SARIKAMIŞ MACERASI

A -
A +
Sarıkamış harekâtında hayatını kaybedenler hatırlatıldığında Enver Paşa’nın, “Nasıl olsa bir gün ölmeyecekler miydi?” sözü, meselenin vahametini en veciz şekilde ifade eder.
 
2 Ağustos 1914’te kimsenin haberi olmadan Almanya ile ittifak anlaşması imzalandı; memleket bir emrivâki karşısında kalakaldı. O zaman memleketin 1 numaralı adamı, Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın emriyle 27 Ekim’de Karadeniz’de Rus limanları bombardıman edildi; böylece memleket resmen harbe girmiş oldu.
Almanya’nın beklentisi, Türklerin cepheyi genişleterek Rusları ve İngilizleri oyalaması idi. Enver Paşa, Alman kurmayları ile beraber Ruslara karşı Kafkasya harekâtını planladı. O zaman, Kars ve Sarıkamış, Rus toprağı idi. 3. ordu birlikleri Rusları geri püskürtecekti. Akademiden hocası Hasan İzzet Paşa’yı ordu kumandanlığına tayin etti.
 
Muvaffakiyetin sırrı
 
Ancak ordunun mevcudu ve teçhizatı kâfi değildi. Yemen ve Arabistan cephesinden gelen yorgun ve hastalıklı askerler, Kafkasya’ya sevk edildi. Bütün bunlara rağmen ordu, 9-18 Kasım 1914’te Rusları Köprüköy’de durdurdu. Kafkasya cephesinin birinci safhası budur. Bu zaferden başı dönen Enver Paşa, askerin perişan vaziyeti ve kış sebebiyle düşmanı takip etmeyen; üstelik taarruzun bahara tehirini tavsiye eden Hasan İzzet Paşa’yı korkaklıkla suçlayarak vazifeden aldı; “Hocam olmasaydınız sizi idam ederdim” demeyi de ihmal etmedi.
Bununla kalınsa, iyiydi. Kış bastırmış; asker ise perişan hâldeydi. Ancak ordunun idaresini eline alan ve “Muvaffakiyetin sırrı taarruzdadır” prensibinden başka şey bilmeyen bu romantik çılgın, -30 derecede, kimi yerde kalınlığı bir metreyi geçen kar ve tipiye rağmen taarruz emrini vermekten çekinmedi.  Komitacılık günlerinden arkadaşı ve kendisi gibi saraya damad olan kolordu kumandanı Hafız Hakkı Bey de onun hayallerine ortaktı.
Erzurum-Sarıkamış arasındaki asıl Rus kuvvetlerini 11. Kolorduyla sıkıştırıp; öteki iki kolorduyla Rusları arkadan çevirmeyi planlıyordu. 22 Aralık’ta macera başladı. Allahuekber Dağı’na sevk edilen 10. Kolordu 28 Aralık’ta Sarıkamış önlerine geldi ve 9. Kolordu ile birleşti. Ancak 9. Kolordu Sarıkamış Dağı’nda; 10. Kolordu da Allahuekber Dağı’nda soğuk, açlık ve çatışmalardan erimiş; 10 bin kişi Sarıkamış’a varabilmişti. Enver Paşa, geri dönmeye yeltendiği iddiasıyla 50 kişiyi kurşuna dizdirmişti.
Gündüz yürüyüşünde yumuşayan çarıklar, gece sertleşip ayakları mengene gibi sıkıyor; adım atmak imkânsız hâle geliyordu. Askerler donmamak için oldukları yerde hoplayıp, zıplasa da nafile idi. Ayak parmaklarından başlayan donma, zamanla bütün vücudu kaplıyordu. Nihayet zamanla her taraf donmuş askerlerle doldu; üstlerini de kar örttü. Kalanlarını da Sarıkamış önlerinde sayıca 8 kat fazla olan Ruslar öldürdü; 9. Kolordu çekilmeye fırsat bulamadan kumandanıyla beraber esir düştü.
 
Bitti Paşam!
 
1 Ocak’ta 10. Kolordu Kumandanı Hafız Hakkı Bey, “Bitti Paşam; ordumuzun kısm-ı küllîsi mahvoldu” itirafında bulundu. Enver Paşa, Hakkı Bey’i paşa yaparak ordunun kumandasını kendisine bırakıp firara geçti. Bindiği kızak, yolda bir Rus karakol birliğine rastladı; ama Ruslar kendisini tanımadılar. Böylece esaretten kurtuldu. 4 Ocak’ta Hakkı Paşa geri çekilme emrini verdi. Sarıkamış macerası böylece trajik bir şekilde bitti...
Ruslara Doğu Anadolu’nun kapısını bu hadise açtı. 13 Ocak’ta Hasankale; 17 Şubat’ta Erzurum; 3 Mart’ta Bitlis ve Muş; 18 Mart’ta Mamahatun (Tercan); 18 Nisan’da Trabzon; 6 Mayıs’ta Van; 15 Temmuz'da Bayburt; 20 Temmuz’da Gümüşhane ve 24 Temmuz’da da Erzincan düştü.
Ruslara müzaheret eder diye Anadolu Ermenileri Suriye’ye tehcir edilmiş; ardından işgal edilen Doğu Anadolu halkı iç kısımlara hicrete mecbur olarak büyük felaketler yaşanmıştır. Yerli nüfusun binlercesi telef olmuştur.
Bu facianın bir benzeri Sina cephesinde yaşanmıştır. Zeki Paşa’nın tavsiyesini dinlemeyerek 185 bin kişilik İngiliz ordusuna karşı 25 bin kişiyle Süveyş Kanalı’na taarruz emri veren Cemal Paşa, ağır bir hezimete uğramış; gözlüksüz askerler kum fırtınalarında kör olmuş; 3000 asker şehid ve sağ kalanların çoğu esir düşmüştür.
Bu arada sağ salim İstanbul’a ulaşan ve ailesine kavuşan Enver Paşa, Cercle d’Orient’da verilen bir ziyafete katıldı. Ordumuzun Sarıkamış’ta kazandığı zafer sebebiyle kutlamalar yapılmasını emretti. Kaybedilen askerlerden bahseden ordu ikmal dairesi müdürü Behiç Bey’e “Zaten bir gün ölmeyecekler miydi?” buyurdu!..
Hezimet ve kayıplardan bahsedilmesi yasaklandı. Ordunun mahvolduğu 2 Ocak’taki İstanbul gazeteleri “Kaçan düşmanın kovalandığını ve yüzlerce esir alındığını” yazıyordu. Hakkı Paşa’nın ricat emrini verdiğinin ertesi günü 5 Ocak manşetinde “Zafer!” vardı.
 
90 bin şehid?
 
Bu arada Hafız Hakkı Paşa Erzurum’da tifüsten öldü. Ordunun soğuk ve tifüsten geri kalanları esir düşüp Sibirya’ya yollandılar. İstanbul Sarıkamış faciasını, 6 sene sonra esaretten dönenlerden öğrendi. Esaretten kaçan, 9 Kolordu erkân-ı Harb Reisi Kaymakam (kurmay başkanı yarbay) Köprülü Şerif Bey, 1921’de hatıralarını Akşam gazetesinde neşretti. Onu esaretten dönen 83. Alay Kumandanı Miralay (albay) Ziya (Yergök) Bey takip etti. Facia, böylece ortaya çıktı.
Rusların 32 bin kişilik telefatına mukabil, Türk kayıpları öteden beri münakaşa mevzuudur. Şerif Bey, 90 bin kişinin donarak öldüğünü söyler. Halbuki 3. Ordunun gerçek mevcudu 118 bindi.  Donarak ölen asker sayısı hakikatte 23 bindir. Soğuk, tifüs ve esaret gibi sebeplerle bu sayı 60 bini bulmaktadır.
Gerek Şerif ve gerekse Ziya Bey, fâcianın neticesini Enver ve Hakkı Paşaların yanlış kararlarına bağlar. Harekât, Alman karargâhının aslî talebiydi. O saatten sonra Enver’in hayır deme şansı yoktu. Maksat, Rus ordularının bir kısmını Kafkas cephesine çekip Doğu Avrupa cephesini rahatlatmaktı. Şu hâlde harekât pekâlâ muvaffak olmuş demektir. Zayiat, kimin umurundaydı!..
Burada Enver’e ait olan fikir, askeri 2000 rakımlı Allahüekber Dağları’ndan aşırıp Sarıkamış’ı arkadan vurmaktı. Çılgınca bir risk almış ve hezimete uğramıştı. Olup bitenler, taklit edegeldiği Napoléon’un Rusya seferine benzer. Ama bu hezimet çılgın Fransız’ın sonu olduğu hâlde; Sarıkamış hezimeti Enver’e hiç dokunmadı. Suç, ya amansız kışa; ya orduyu arkadan vuran Ermenilere; ya Enver’i dinlemeyen Hasan İzzet Paşa’ya; veya Enver kadar hırslı, ama strateji bilmeyen Hakkı Paşa’ya; hatta ordunun erkân-ı harbiye reisi Alman General Bronsart von Schellendorf’a çıkarıldı.
 
Bizim subaylarımız
 
Sarıkamış’ta alay kumandanı olup, 6 senesini esarette geçiren Ziya Yergök, hatıralarında bu felaketin sebeplerini -kıştan sonra- şöyle sıralar:
1-Şöhret peşinde koşan Enver ve Hakkı Paşa’nın tecrübesizliği ve çılgınca hareketleri.
2-Teğmeninden kolordu kumandanına kadar subaylarda vazife aşkının bulunmaması; namus, şeref ve izzetinefis hislerinin noksanlığı; subayların “dostlar şehid, biz gazi” diyerek mümkün mertebe kaçamak yolları aramaları.
3-Mevzilerin topla dövülmeden tüfek ve süngü ile alınmaya kalkışılması.
4-Erlerdeki maneviyat bozukluğu.
5-Sarıkamış mıntıkasının ormanlık oluşu sebebiyle harekâtın görünmesinin engellenmesi.
Ziya Bey sonra der ki: “Böylece kış sayılmazsa, mesuliyet umumileşmekte; ama en büyüğü Enver Paşa’ya ait olmaktadır. Nitekim dedelerimizden, babalarımızdan duyduğumuz “Rusların subayları iyi, erleri fenadır; bizim erlerimiz iyi, subaylarımız kötüdür” sözünün hakikati ortaya çıktı. “Oltu’dan girdik Sarıkamış’a/Askeri kırdıran Enver Paşa” türküsünün de ifade ettiği gibi halk vicdanı, Enver’i mesul tutmuştur.
Jön Türkler iktidara gelince, tecrübeli subayları Sultan Hamid’e bağlı oldukları için ordudan atmış; yerlerine genç ve tecrübesiz; ama o nisbette hırslı ve gözünü şöhret bürümüş arkadaşlarını getirmişlerdi. Nitekim “Harbi erler kazanır; subaylar kaybeder.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.