"Efendim, bir derviş geldi sizinle görüşmek istiyor!"

A -
A +
"İsmim Şücâ-i Karamanî. Hocam Hâmid-i Veli sizi Kayseri'ye davet ediyor!..”
 
 
Numan:
- Talebe mi dedin hocam? Artık birçok talebe ilim için gelmiyor! Para, makam, şan ve şöhret peşinde olanlar da azımsanamayacak kadar çoğaldı! İlme sadık birkaç talebem olmasa, müderrisliği çoktan bırakırdım.
- Her zaman garip gurebanın, bütün ahalinin pek müşkül bir durumda olduğunu söylerdin. O hâlde onların müşkülatlarını çözmek için uğraşsana! Lakin bu meczup hâllere düşme derim.
- Bunun tecrübesini yaptım efendim. Kalpleri kararmış olanlara akıl ve mantık kâr etmiyor. Gönüllerine seslenebilme kabiliyeti de lazım.
- Seslen öyleyse!
- Bunun için de gönül gözüyle görmek, gönül sözünden anlamak lazım. Bu da bende yok!
- Sende yoksa ya kimde var?
- Ah hocam! Benim ne hâlde olduğumu bir ben biliyorum! Ah!
- Tevazu iyi de... bu kadarı fazla Numan Efendi!
- Ah! Ah hocam!
- !!!
İlimdeki üstünlüğüne rağmen Müderris Nûmân’ın rûhunda; sadece kendinin bildiği bir boşluk vardı. O, bu sıkıntıdan ancak bir mürşid-i kâmil vasıtasıyla kurtulabileceğini biliyor ve bir fırsat kolluyordu.
Evet; Müderris Numan, kalp mütehassısı olmak arzusundaydı. Gönül gözüyle görmek, gönül sözünden anlamak istemekteydi. İstemekteydi de nasıl yapacağını bilememenin huzursuzluğu içindeydi. Medresesindeki odasına kapanıp sabahlara kadar ibadet ediyor, Rabbinden bir rehber, bir mürşid-i kâmil ihsan etmesini diliyordu.
Dünya hayatını, ölümü, âhireti düşünüyordu ki; talebelerinden birinin heyecanla seslendiğini duydu:
- Efendim, Efendim!
- Ne var?
- Efendim, rahatsız ediyorum! Dışarıda derviş kılıklı birisi sizinle görüşmek istiyor!
- Al içeri!
- Peki efendim!
- !!!
Biraz sonra uzun yoldan geldiği her hâlinden anlaşılan; yorgun argın biri huzura çıkarıldı. Müderris Numan Efendi ayağa kalktı, tebessüm ederek karşıladı:
- Buyur buyur!
- !!!
- Şöyle ileri gel! Otur, soluklan hele! Uzaktan gelirsin galiba!
- Kayseri’den geliyorum efendim.
- Hoş geldiniz, safâlar getirdiniz!. İnşallah hayırlı haberlerle gelmişsinizdir.
- Hoş bulduk! Haberler hayırdır efendim! Onun için hiç durmadım buraya kadar! Biraz yoruldum galiba!
- Allah Allah! Acelen neydi?
- Mühim bir haber olunca!
- Olsun! Yine de istirahat etseydiniz!
- Hocamın emrini geciktiremezdim! Bir an evvel yerine getireyim diye acele ettim.
- Hocanız; nasıl bir emir verdi ki size, böyle canla başla koşup geldiniz?
- Efendim, benim ismim Şücâ-i Karamanî. Hocamsa Hâmid-i Veli’dir. “Ankara’da bir müderris Numan vardır. O’nu bulun, selâmımı söyleyin, dergâhımıza davet edin. O bize gerek” buyurmuşlardı. Emiri alır almaz düştüm yollara.
- Ve aleyküm selâm ve rahmetullah ve berekâtühü. Selâmı başımızın üstüne lakin hocanız bizi nereden tanır da dergâhına davet eder? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.