"Başarı, sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır!.."

A -
A +
"Toplumun gözünde başarı; iyi bir maddi gelir getiren kariyer, büyük bir ev, lüks bir arabadır..."     Sınıfta çıt çıkmıyordu. Çocuklar pürdikkat Nuri öğretmeni dinliyordu: -Oysa muvaffakiyet "uygun olan" “münasip düşen” sebepler dairesinde şahsın gayretine, emeğine, nasibine karşılık tam da "rast gelen, getirilen, muvafık düşen" gibi bir manaya sahip.  Müslümanlar dünya üzerindeki yaptıklarını, faaliyetlerini, işlerini "gayret bizden tevfîk Allah'tan"dır düsturuna sarılarak gerçekleştirmeye çabalar. Gayret gösterir, neticeyi O'na havale eder. Hak teâlâyı vekil kılar ki; “O, ne güzel vekildir” O'ndan tevfîk bekler ve işlerinin neticesinde elde ettiği muvaffakiyeti "başarı"yı bir başına cahilce sahiplenmez. Emeğinin, gayretinin, çabasının, yorgunluğunun suflörlüğünü yaptığı, şirk kokulu cümleler kurmamış olur böylelikle… BAŞARI: Deyince aklımıza farklı şeyler gelir. Toplumun gözünde başarı; iyi bir maddi gelir getiren kariyer, büyük bir ev, lüks bir arabadır. Kısaca ifade etmek icap ederse zenginliktir başarı. Aslında bunlar başarılı olmanın tarifi olamaz. Ralph Waldo Emerson başarıyı çok tarif etmiştir. Burada birkaçını zikretmekle yetinelim:  BAŞARI. Sık sık gülmek ve çok sevmektir.  Başarı: Akıllı insanların ve çocukların sevgisini kazanmaktır.  Başarı: Dürüst eleştirmenlerin tasdikini almaktır.  Başarı: Sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır.  Başarı: Güzel olan her şeyi sevmektir.  Başarı: Herkesin en iyi yanlarını bulmaktır.  Başarı: Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden kendiliğinden vermektir.  Başarı: Geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe, ister iyileştirilen bir sosyal durum bırakarak dünyanın müreffeh olmasına, iyileşmesine katkıda bulunmaktır.  Başarı: İçinden geldiği gibi gönlünce huzurlu olmak ve huzur dağıtmaktır.
Başarı: Tek bir kişi bile olsa, birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmektir…
İşte bütün bunların toplamına MUVAFFAKİYET denir, çocuklar. 
              *** Fırının içini iki sokak ilerideki camiden yükselen ezan-i Muhammedi sesi dolduruverdi bir anda. Elindeki simitleri bir kenara bırakıp başını kaldırdı Ali. “Aziz Allah!” diye fısıldadı bütün kalbiyle. Hiç tereddüt etmeden kalktı yerinden. Ayaklarını sürüyerek lavaboya gitti, itinayla abdestini aldı geldi. Biraz sonra fırıncının namaz kıldığı tahta seccadeyi gözden ırak bir köşeye yatırdı, huşu içinde namazını kıldı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.