ABD ve Çin arasında kalan Japonya! Tayvan sorunu 20 yıl önce de gündem oldu
Takaiçi Sanae açıklamaları Çin ve Japonya arasındaki gerilimi tırmandırdı. 20 yıl önce ABD Başkanı Bush'un ziyareti aynı sorunu gündeme getirmişti.
II. Dünya Savaşı sonrası ABD ile yakın ilişki içindeki Japonya Tayvan konusunda kritik bir öneme sahip. Çin ile Tayvan arasındaki gerilimin Japon adalarına sıçrama ihtimali ülke gündemine sıkça geliyor.
Japonya, Çin ile Tayvan Boğazı’nda artan gerilimi ciddi bir stratejik risk olarak görüyor.
Japon savunma analizlerinden Çin’in Tayvan çevresindeki askeri faaliyetleri, Japonya için “güvenlik ortamındaki en büyük zorluklardan biri” olarak ifade ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde Japonya'nın yeni başbakanı Takaiçi Sanae açıklamalarıyla bu durumu ifade etmesi konuyu diplomatik bir krizi dönüştürdü.
50 BİN AMERİKA ASKERİ JAPONYA'DA
Sanae'nin çıkışı bir ilk değildi. Japonya'nın Tayvan yüzünden Çin ile yaşadığı diplomatik problemler arşivlerde yerini koruyor.
Bu durum tam 20 yıl önce ABD başkanı George Bush'un Japonya ziyaretinde de konu olmuştu.
Tartışmalar 17 Kasım 2005 tarihli Türkiye gazetesi haberinde şu şekilde yer almıştı:
ABD Başkanı George W. Bush, Asya ülkelerini kapsayan gezisi kapsamında Japonya Başbakanı Juniçiro Koizumi ile Kyoto’da bir araya geldi. Görüşmede Koizumi, yaklaşık 50 bin Amerikan askerinin hâlen Japonya’da konuşlu olduğunu hatırlatarak ülkesinin stratejik önemine vurgu yaptı ve “İttifak sağlam. Japon askerleri Irak’ı henüz terk etmeyecek.” ifadelerini kullandı.
Bush, iki yıllık bir aradan sonra ziyaret ettiği Japonya’da, Irak’ın yeniden yapılandırılması çabalarına verdiği destekten dolayı Japon hükümetine teşekkür etti.
Görüşme öncesinde Bush, “Kinkakuji” adlı Budist tapınağını ziyaret etti. Tapınağa girişte diğer ziyaretçiler gibi ayakkabılarını çıkaran Bush’un, “çorabımda delik yoktur.” şeklindeki esprisine, eşi Laura Bush’un “Meraklanma.” diyerek karşılık verdiği bildirildi.
Bush, Japonya’daki temaslarının ardından APEC Zirvesi için Güney Kore’ye geçti. Ziyaretine daha sonra Çin ve Moğolistan’da devam edecek.
ÇİN’E YÜKLENDİ
Başkan Bush, Kyoto’da yaptığı konuşmada Çin’e çağrıda bulunarak ülkede daha fazla özgürlük ortamı sağlanması gerektiğini söyledi. Tayvan’ı baskıcı bir yönetimden demokrasiye geçişi başarıyla tamamlamış örnek bir ülke olarak gösteren Bush, “Çin, ekonomisini güçlendirirken halkına daha fazla özgürlük sunmak zorundadır. Liderler, özgürlük kapısı bir kez aralandığında bunun kapanmayacağını bilir. Toplum içindeki özgürlüklerden korkulmamalıdır. Çin halkının refahı arttıkça siyasi özgürlük talepleri de yükselecektir.” dedi. Bush’un bu açıklamalarına kısa süre sonra Pekin’den yanıt geldi. Çin Dışişleri Bakanı Li Zhaoxing, Çin ve Tayvan’ı ayrı varlıklar olarak değerlendirmenin yanlış olduğunu belirterek, “Tayvan, Çin’in bir parçasıdır. Tayvanlılar Çin vatandaşıdır. Bu gerçeğe dikkat edilmezse tartışmanın zemini kaybolur.” ifadelerini kullandı.
TAYVAN KRİZİ VE ABD
1949 yılında Çin İç Savaşı sona erdi, Komünist Parti Çin anakarasında iktidarı ele geçirdi ve Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Aynı yıl Republic of China (ROC) yönetimi Tayvan’a çekildi. Bu tarihten itibaren Tayvan’ın statüsü ve hangi hükümetin Çin’i temsil ettiği sorusu bölgedeki temel anlaşmazlık haline gelmişti.
Kriz, 1950’li yıllarda askeri boyut kazandı. İlk büyük çatışma 1954-1955 arasında yaşandı ve Çin, Tayvan’a yakın adaları bombardımana tuttu. 1958’de ikinci kriz meydana geldi; bu kez Kinmen ve Matsu adaları yoğun topçu ateşine maruz kaldı.
Kore Savaşı sırasında ABD devreye girerek Tayvan Boğazı’na donanma gönderdi. Çin’in Tayvan’a muhtemel saldırısını engellemeye çalıştı. 1954’te ABD ile Tayvan arasında savunma anlaşması imzalandı. Ardından 1955’te ABD Kongresi, Tayvan ve çevresinin savunulması için başkana askeri güç kullanma yetkisi verdi. 1995-96 yıllarında üçüncü Tayvan Boğazı krizi yaşandı ve ABD bölgeye uçak gemileri gönderdi.
2000 sonrasında ABD, Tayvan’a düzenli olarak savunma amaçlı silah satışı gerçekleştirdi. 2010 yılında Tayvan’a 6,4 milyar dolarlık savunma paketi onaylandı. Bu silah satışları, Tayvan’ın caydırıcılık kapasitesini güçlendirmek için ABD dış politikasının temel araçlarından biri haline geldi.
