Kaydet
a- | +A
Bir duası ile... Bir kadı var idi ki, Abdurrahman isminde, Çok kadılık yapmıştı, Kudüs ve Kahire''de. Evi de Abdülehad Efendi" dergahının, Bitişiğinde olup, aşığıydı bu zâtın. O bir gün heyecanla gelerek bu veliye, Yalvardı; "Oğlum için, bir duâ edin" diye. Oğlu, "Tâun" derdine, birden yakalanmıştı, Diğerleri hep ölmüş, tek bu oğlu kalmıştı. Cevaben buyurdu ki; (Ben aciz bir kimseyim, Onun kurtulmasına, yok elimde bir şeyim.) Sonra geçti içeri, iki rek''at bir namaz, Kılıp, Hak teâlâya eyledi duâ, niyaz. Sonra kalkıp dedi ki; (Oğlunuz buldu sıhhat, Evinde, elbiseyle dolaşıyor şu saat.) Ayrılıp sevinerek, evine geldi kadı, Gördü ki hakikaten, sıhhat bulmuş evlâdı. Yine bu evliyanın vardı bir talebesi, Çok idi üstadına bağlılığı, sevgisi. Bu talebe, zamanla ederek sa''y-ü gayret, Çalışıp, kadılığa yükseldi en nihayet. Sonra tayin olundu, bir yere "Kadı" diye, O yere gitmek için, gidip bindi gemiye. Az sonra bir fırtına, bir rüzgar bindirerek, Parçalandı gemide ne varsa yelken, direk. Ediyorken her kişi, âh-ü figân ve feryat, Yetişti o sırada hazreti Abdülehad. Yolculara görünüp, buyurdu; (Ey insanlar, Niçin bağırırsınız, ne bu feryat figanlar?) Deniz de bir mahluktur, yapar emredileni, Kurtarır Hak teâlâ elbet "Allah" diyeni.) Sonra da el kaldırıp, edince duâ, niyaz, Deniz sakinleşerek insanlar oldu halâs. Bir gün de vezirlerden birisi, bu veliye, Bir kese "Altın" alıp, etti ona hediye. Daha sonra oturup, dinledi sohbetini, Lakin şöyle düşünüp, çok beğendi kendini. "Bu kadar çok kıymetli, hem bu kadar çok fazla, Hediyyeyi, hiç kimse, kimseye vermez asla." Böyle düşündüğünü anlayıp o veli zat, Sohbetini keserek, vezire döndü bizzat. Buyurdu ki; (Ey vezir, getirdiğin bu altın, İle minnet etmeğe kalkışma bize sakın. Toprak ile farksızdır bizce bunlar tamam mı?) Der demez "Toprak" oldu, altınların tamamı. Vezir düşündüğüne utandı, oldu tuhaf, Huzuruna giderek, yalvarıp diledi af.
ÖNE ÇIKANLAR