Kaydet
a- | +A
Çok lütufkârdı Öyle tesirliydi ki, nasihati ve vâzı, Dinleyenler coşar ve, bayılırdı bâzısı. "Dörtyüz kişi" yazardı, vâzını muntazaman, Birbirinin sırtında yazarlardı çok zaman. Kalbi katı bir kimse, görseydi onu şayet, Kaplardı kendisini, büyük korku ve haşyet. Herkes dikkat kesilip, dinlerdi sohbetini, Uzakta olanlar da, işitirdi sesini. Mübarek cemâlini, görseydi biri elhak, Allahü teâlâyı, hatırlardı muhakkak. O, câmiye giderken, halk yollara dökülüp, Şereflenmek isterdi, yüzünü bir kez görüp. Altıyüz talebesi vardı ki ders verdiği, Hepsiyle ayrı ayrı, bizzat ilgilenirdi. Şahsi suallerini, cevaplandırır iken, Gayet sabırlı olup, hiç kızmazdı katiyyen. Bu halini görenler, diyorlardı ki hattâ; "Ondan daha lütufkâr kimse olmaz hayatta." Gurbete gönderseydi, tek bir talebesini, Sık sık haber sorarak, kesmezdi ilgisini. Kabahat işleseler, affederdi o saat, Çok köle satın alıp, ederdi hemen âzat. Her gün, binlerce kişi, yer idi o dergâhta, Hizmetçi her gün çıkıp, bağırırdı ki hattâ; (Yok mu yemek isteyen, açlığından mustarip? Gecelemek isteyen yok mudur, yolcu, garip?) Evi için, çarşıya, kendisi çıkıp yine, Elinde taşıyarak getirirdi evine. Hızır aleyhisselâm, ziyaretine gelip, Büyük lezzet alırdı, sohbetini dinleyip. Hattâ melekler bile, gökten yere inerek, Onlar da zevk alırdı, vâzını dinleyerek. Abdülkadir Geylâni, ilk vâzı yaptığında, Dinleyen birkaç kişi bulunmuştu yanında. Sonraları öyle çok oldu ki kalabalık, Cemaat o mescide sığamaz oldu artık. O zaman da Bağdat''ın en büyük camisine, Gitti, lâkin o dahî, dar geldi halka yine. Bu sefer bir meydanda, yaptılar ona makam, O kürsîye çıkarak, vâzına etti devam. İnsanlar gece bile, elde kandilleriyle, Toplanıp dinlerlerdi, onu can kulağıyle. Ve lâkin günden güne, çoğalınca gelenler, Dar geldi o meydan da, cemâate bu sefer. Bu defa da büyük bir tepenin üzerine, Büyük vaaz kürsüsü, kurdular ona yine. İnsanlar akın akın oraya toplanarak, Dinlerlerdi vâzını, büyük bir zevk alarak.
ÖNE ÇIKANLAR