Hırsız ve mektup Gavsül âzam esseyyid "Abdülkadir Geylâni" Bir yolda karşısına bir kimse çıktı âni. "Hırsızlık" yapıyordu, o kişi o yollarda, Soyacak birisini arıyordu orada. "Gavsül âzam", hırsızdan sual etti ismini, O da cevap vererek, tanıttı kendisini. Yine de duâ etti ona merhametinden, O anda kendisine nida geldi gâibden. (Ey seyyid, irşad eyle sen onu bizatihi, Kutub''lardan birisi oluversin o dahi.) Gavsül âzam, hırsıza eyledi bir an duâ, Yükselip "Kutup"lardan biri oldu o anda. O zamanda Bağdat''ta, kadınlardan birisi, "Seyyid Abdülkadir"e, pek çok idi sevgisi. Onun, hak teâlânın velisi olduğunu, Bilir ve daralınca, çağırırdı hep onu. Seyyid Abdülkadir de, o yardım isteyince, Bir anda yardımına yetişirdi hemence. Lâkin tâbi olmadan, bu Allah adamına, Ahlaksızın birisi, âşıktı bu kadına. Onu, gizli olarak hep takib ediyordu, O nereye giderse, peşinden gidiyordu. Bu kadın, uzun yola çıkmış idi bir zaman, O adam da kadını takib etti arkadan. Kadın dağda giderken, girdi bir mağaraya, Ardından takib edip, o da girdi oraya. Kadın geri dönünce, adamı gördü, ancak, Yoktu o mağarada, hiçbir yer saklanacak. Zor durumda kalmıştı, sığınıp Allah''ına, Kalben iltica etti, o Allah adamına. O ahlâksız, yanına yaklaşmış idi ki tam, Gözlerini kapayıp, dedi; (Ey Gavsül âzam. Ey Seyyid Abdülkadir Geylâni, yetiş imdat! Beni, bu ahlaksızın şerrinden eyle âzad.) O anda Gavsül âzam, abdest tazeliyordu, Mübarek ayağının birini yıkıyordu. Bitirmemiş idi ki, henüz o abdestini, İşitti bu kadının, "Yetiş imdat!" sesini. Na''lininden birini, çıkarıp birden bire, O mağaraya doğru, savurdu hiddet ile. Henüz kavuşamadan, o alçak, maksadına, Kavuşmuştu o na''lin, alçağın kafasına. Ve hatta o ahlaksız, ta ki ölene kadar, O alçağın başına vurdu hep, tekrar tekrar. Vaktâ ki öldü adam, kesti artık vurmayı, Kadın, Gavsül âzama getirdi takunyayı. Hadiseyi anlatıp, dedi; (Elhamdülillah, Sizin vesilenizle, kurtardı beni Allah.)

