İki şahin misâli Bu zât Bedir cenginde, çok gayret ediyordu, Bir vuruşta küffarı, yere deviriyordu. Kendisi anlatır ki: Ben Bedir savaşında, Bulundum bir aralık, iki genç arasında. Bu gençler bana bakıp, dediler ki: (Amca siz, Acaba Ebû Cehli, tanır, bilir misiniz?) Ben (Evet, tanıyorum) deyince o gençlere, Dediler: (Bize onu, gösterin lütfen hele.) Dedim ki: (Peki olur, göstereyim mel''unu, İyi de, ne sebeple soruyorsunuz onu?) Dediler: (Duyduk ki o, çok üzmüş Peygamberi, Söylermiş O Servere, ağır, çirkin sözleri. Ahdettik ki bu cenkte, onu bizi öldürmeden, Ayrılıp gitmeyelim, muharebe yerinden. Bu harpte, ya o ölür, ikimiz ölür ya da, Bundan başka gayemiz yok, bizim bu dünyada.) Gençlerin bu sözleri, hoşuma gitti benim, Derhal Ebû Cehil''i, uzaktan gözetledim. Baktım, Kureyş içinde, Ebû Cehil kâfiri, Dolaşıp durmaktadır, bir ileri, bir geri. Dedim ki: (Ey civanlar, işte aradığınız, Ebû Cehl şu adamdır, iyice tanıyınız.) Ve ilâ ve ettim ki: (İşte efendimizi, En fazla üzer odur, haydi, göreyim sizi.) Gençler bir kartal gibi, Ebû Cehil''e bakarak, Dediler: (Onun işi, bugün biter muhakkak.) Sonra kılıçlarına sarılıp hararetle, Onu gözetlemeye koyuldular dikkatle. Bunlar, Afrâ Hâtun''un oğulları idiler, "Muaz" ile "Muavvez" adlı biraderdiler. Bir anda, sert bir yaydan fırlayan ok misali, Yahut av peşindeki, birer şahin timsali, Fırlayıp, kâfirlerin üzerinden aştılar, Bir anda Ebû Cehil''in yanına yaklaştılar. Sonra Muâz, iyice sokuldu o kâfire, Kılıcını çekti ve kaldırıp birden bire, Bacağına şiddetle indirdi o kâfirin, Aşağı yuvarlandı, üzerinden devenin. O sırada Muaz''ın, biraderi Muavvez, Kardeşinin yanına yardımcı koştu bu kez. Bunlar Ebu Cehil''i, bu cenkte öldürmeden, Ayrılmayacaklardı muharebe yerinden. Üzerine çullanıp, kılıç ile habire, Cansız düşene kadar, vurdular o kafire. O ara Resulullah, sordular ki eshâba: (Ebu Cehlin halini, bilen var mı acaba?) O vakit Ebû Cehil, yerde cansız olarak, Yatıyordu, vücudu kanlara bulanarak.

