Erdiler hidayete... Bu mübarek sahâbi, uzun boylu ve beyaz, Yakışıklı bir zattı, akıllı, kadirşinas. O, hazreti Ömer''in yakın arkadaşıydı, Veziri, müşaviri, sırdaş ve yoldaşıydı. Nitekim o büyüğün halifelik devrinde, Medine''ye bir kervan geldi günün birinde. Abdurrahman bin Avf''a, giderek hemen o an, Dedi: (Şehir dışında, konaklamış bir kervan. Gel seninle kervanı, bekleyelim bu gece, Beldemizde bir zarar görmesinler böylece. Eşkıyadan, hırsızdan, görürlerse bir zarar, Yarın mahşer gününde, bunu bizden sorarlar. Gerçi bunlar Müslüman değiller, hepsi kâfir, Ve lâkin şehrimize, gelmişlerdir misafir. Çok kıymetli mallarla, yüklüdür kervanları, Bizlere emanettir, canlarıyla malları. Zira İslamın emri, şöyledir ki her zaman, Misafir olanlara, verilmez zarar ziyan.) Abdurrahman ibni Avf, der ki: (Ben, bu teklife, Dedim, (Peki gidelim, sen emret ey halife.) O kervanı o gece bekledik sabaha dek, Lâkin biri farketmiş, bizi takip ederek. Sonra diğerleri de, olmuş buna muttali, Kendi aralarında konuşmuşlar bu hali. Demişler, (Nasıl olur, koca halife Ömer, Bizim kervanımıza nasıl bekçilik eder? Halbuki muhaliftir, dinimiz dinlerine, Buna rağmen o bizzat, beklemiş bizi yine. Bu, ne ince düşünüş, ne nezaket, ne ahlâk, Demek ki İslâm dini, böyle diyor muhakkak.) Böylece hayran olup, hepsi İslâmiyete, Topyekun iman edip, geldiler hidayete. Ve yine bu sahabi, nakleder ki şöylece; Şehri dolaşıyorduk, Ömer ile her gece. Lâkin belli bir yere gelince istisnasız, "Sen burada dur" deyip, giderdi kendi yalnız. Ben orada bekler ve girmezdim o sokağa, Niçin gittiğini de, çekinirdim sormağa. Vefat ettikten sonra, o yere gittiğimde, Bir pîr-i fani gördüm, hanelerin birinde. Derdi ki; (Bütün gece, bekledim Ömer''i hep, Gözlerim yolda kaldı, gelmedi, neden acep? Ben mecburen söyledim, "O vefat etti" diye, O, "Vâh Ömer" diyerek, başladı inlemeye. Ellerini kaldırıp dedi ki; (Yâ İlahi, Madem ki gitti Ömer, yaşatma beni dahi.) Ellerini duadan indirince yaşlı zât, Duası kabul olup, vefat etti o saat.

