Allah adamlarından büyük İslâm âlimi, Hiç yılmadan İslâma hizmet etti dâimi. O bir gün sohbetinde buyurdu ki; (Ey insan, Ölüme hazırlan ki, kalmadı fazla zaman. Kul, İslâma uydukça yükselir derecesi, Sahabe-i kiramın yükseldi böyle hepsi. Huzur ve sohbetinde kalarak o Resûlün, Kalpleri temizlenip, yükseldiler büsbütün. Öyle çok sevdiler ki, Resûlullah''ı hattâ, Kendi nefislerini yok bildiler âdetâ. Meselâ "biraz arpa" sadaka verse eshab, Kazanırlar idi ki, bundan öyle çok sevab, Başkaları verse de, "dağlar kadar" altını, Yine alamazlardı, onların sevabını. Zîra çok yüksektiler, başkasına kıyasla, Onlar, her işlerini yaparlardı ihlâsla. Onlar fanî olmuştu, Allah ve Peygamberde, Bu yüzden yükseldiler, sonsuz derecelerde. Elbette bu mânâda, "yok olmak" çok zor iştir, Lâkin öyle yok olan, böyle çok yükselmiştir. Karşınızda kâfir de, fasık da olsa bugün, Yine de kendinizi, görmeyin ondan üstün.) Yine bir sohbetinde, buyurdu ki bu velî; (Bir gönül hasta ise, onu iyi etmeli. Zîra Allah Kur''ânda şöyle buyurmaktadır; "Onların kalplerinde, hastalık, maraz vardır." Kalbin hastalığının, şudur ki aslı yine, Tam inanmamasıdır, dînin emirlerine. Kalbi bu hastalığa yakalanmış olanlar, İbadet yapsalar da, pek sevap alamazlar. Peygamber Efendimiz, hadîsi şerifinde, Şöyle buyurmaktadır, bu mevzû üzerinde: "Nice Kur''ânı Kerim okuyanlar vardır ki, Kur''ân, o kimselere lânet eder ne var ki." Yine şöyle buyurdu; "Var ki çok oruç tutan, Sadece aç kalmaktır, kârları o oruçtan." Kalbin hastalığına, bir işaret de yine, Tutulmuş olmasıdır, Hak''tan gayri birine. Kalp, Allah''tan gayriye etmiş ise temâyül, Kapmıştır hastalığı, yıkılmıştır o gönül. Onun tutulması da, Allah''tan gayrisine, Tutulmuş olmasıdır, belki "kendi nefsi"ne. Çünkü herkes, herşeyi, ister sırf kendi için, İyi düşünülürse, doğrusu budur işin. Çocuğunu sevmekte, vardır yine bu sebep, Mal, mevki ve rütbeyi, kendi için ister hep. Her bağlandığı şeyde, hep "kendi nefsi" vardır, Nefsinin istekleri ardında koşmaktadır.)

