Allah adamlarından, büyük âlim, evliya, Onun gelmesi ile, din ilmi oldu ihyâ. O bir gün buyurdu ki; (Mütevâzı olunuz, Mü''minlerin kalbini neş''eyle doldurunuz. Kibirliyi ne Allah, ve ne de kullar sever, Kim tevâzu ederse, onlar çok sevilirler. "Edeb"in bir tarifi, "İtiraz etmemek"tir, Kendini hep kusurlu, kabahatli görmektir. Bir mü''mini görünce, düşünün şöyle derhal; "Ben bunun duasıyla, kurtulurum ihtimal.") Bir gün de buyurdu ki; (bir kalp, Hak''tan gayriye, Bağlanmışsa o zaman, muhtaçtır tedâviye. Kalp, bu bağlılıklardan kurtulamazsa şayet, İnsanın kurtulması, çetin olur be gayet. Bunun için, herşeyden daha mühim olarak, Kalbi bu hastalıktan kurtarmalı muhakkak. "Allah adamları"nın, bir şefkatli nazarı, Silip atar kalpteki, böyle hastalıkları. Bu himmete kavuşmak için de şartlar vardır, Bu da, o büyüklere, sevgi ve itâattır. "Muhabbet" ve "İtaat", her kimde mevcud ise, Himmet, kendiliğinden erişir o kimseye. Böyle bir evliyayı, tanımak, onu sevmek, Allah''ın çok büyük bir ni''meti olsa gerek. Kimi bu ni''met ile, şereflendirirlerse, Mes''ud ve tâlihlidir, çok sevinsin o kimse. Halk içinde Hak ile olur ki o veliler, Bir bakışla kalpleri temizleyiverirler. O zâtlara düşmanlık, öldürücü zehirdir, Kalplerini incitmek, felâket sebebidir. Bu babta buyurur ki, Abdullah-i Ensâri, "Dostlarını sen öyle yaptın ki yâ İlâhi, Onları tanıyanlar, sana vâsıl oluyor, Sana kavuşamıyan, onları tanımıyor. Ve kimi felâkete düşürmek ister isen, Bizim üzerimize atarsın onları sen." Bir Allah adamını ve bir gönül ehlini, Bulup dinleyemezse insan böyle birini, Onların kitabını bulup okumalıdır, Zîra kitap okumak, sohbetin yarısıdır.) Nasihat istemişti, bir genç de kendisinden, Buyurdu ki; (Hiçbir şey, isteme hiç kimseden. Zîra her dileğini gönderir Rabbin sana, O sana kâfi gelir, lüzum yok başkasına. Sen, Allah''ı ne kadar çok seviyorsan eğer, Bil ki Hak teâlâ da, o kadar seni sever. Ve Allah''tan ne kadar, korkar isen eğer sen, İnsanlar da o kadar, çekinir, korkar senden.)

