Asıl kerâmet! Dâvud-i Kayserî ki, büyük âlim ve velî, Sözleri herkes için, olmuştu faideli. Tasavvuf hususunda, sordular kendisinden, Buyurdu; (Tad almaktır, yaptığı ibâdetten. Yâni bunun, şudur ki yegâne faidesi, Seve seve yapılır, emirlerin cümlesi. Nefisten hasıl olan, tembellik ve atâlet, Giderek, kolaylıkla yapılır her ibâdet. Ve ayrıca haramlar, iğrenç ve çirkin gelir, En ufak günahtan da, kolayca el çekilir. Yâni İslâmiyetin, emrettiği hususlar, Kolaylıkla yapılıp, gider bütün zorluklar. Yine dinde ne kadar, var ise fısk-ı fücur, Herbirine bir nefret, soğukluk hâsıl olur. Velhasıl tâatlerin, tatlı, iyi gelmesi, Ve kolayca yapılıp, güç ve zor gelmemesi, Bütün günahların da, aksine fena, çirkin, Gelerek kolaylıkla, bunlardan kaçmak için, Tasavvuf, yâni ahlâk bilgisi lâzım gelir, Bu ikisinden başka, bir şey için değildir. Zâten bu iki husus, yapılmazsa ihlâsla, Nefsin yola gelmesi, hiç mümkün olmaz aslâ. Önce doğru bir "İmân", sonra "Sâlih bir amel", İşte bu ikisidir, İslâmda iki temel. Dînin üçüncü kısmı olan "İhlâs"ı da hem, Kazanmak iyiyse de, değildir şart ve elzem. Zîra ilk ikisinden, yarın hesap sorulur, Cehennemden kurtulmak, bunlarla mümkün olur.) Yine bir sohbetinde, buyurdu ki; (Elemler, Takdîr-i ilâhiyle, insana gelmekteler. Hepsinden râzı olmak ve sabretmek gerektir, Bize düşen, Allah''tan, âfiyet istemektir. Dertlerden, belâlardan, kurtulabilmek için, Çok istiğfar etmesi lâzım gelir kişinin. Rabbimizin takdîri, irâdesi olmadan, Hiç kimse, hiç kimseye, veremez zarar ziyan. Bunun ile beraber, sebeplere yapışmak, Peygamberler yoludur, gerektir böyle olmak. Yâni kul, sebeplere teşebbüs etmelidir, Lâkin tesirlerini, Allah''tan bilmelidir. Meselâ "Ateş" yakar, "Su" söndürür ateşi, Yalnız Hak teâlâdır, yaratan her bir işi. Aç olan, yer ve doyar, su içip kanar insan, Yine Hak teâlâdır, bu şeyleri yaratan. Bu gibi sebepleri, kullanmayıp bir kişi, Eğer zarar görürse, günah olur o işi. Âhiret işlerinde, tevekkül etmek olmaz, Çalışmak emrolundu, bunlarda bize esas.)

