İslâm âlimlerinden, bir büyük evliyâ zât, İlmi ile İslâma hizmet etti o bizzât. Derdi ki; (Bir günahı, işlerse bir Müslüman, Derhal tövbe eylesin, geçirmesin hiç zaman. Zira her bir günaha, farz olur tövbe derhal, Tövbe kabul edilir, indallah behemehal. Ve hele şartlarına edilirse riâyet, Hak teâlâ o kulu, eder af ve mağfiret. Eğer tövbe etmezse, günahına bir insan, Onu cezalandırır, Rabbimiz o günahtan. Çünki Onun gadabı, gizlidir günahlarda, Hemen tövbe istiğfar etmeli her günahta. Ve derhal terk etmeli, onu üzülerekten, Bir daha yapmamaya, azm etmeli yürekten. Öyle üzülmeli ki, hem de günah sâhibi, Ağlayıp yaş akmalı, gözünden ırmak gibi. Günahlar büyük küçük, diye ayrılırsa da, Lâkin hepsi büyüktür, günah küçük olsa da. Çünkü günah, Allah''a karşı isyan etmektir, Bir kulun, sahibine isyanı ne demektir? "Mü''min", her günahını, çok büyültür gözünde, Asılmış bir "Dağ" gibi, görür başı üstünde. Hatta tek bir kıl ile, duruyor onu sanır, Ve her an düşebilir olduğuna inanır. "Münâfık", ehemmiyet vermez hiç günahına, Günah büyük olsa da, pek küçük gelir ona. Burnunun üzerine, konmuş sanki bir sinek, Elini kaldırırsa, hemen uçup gidecek. Düşünmez ki her günah, isyandır sahibine, Bu yüzden günahını, dert etmez kendisine.) Bir gün de buyurdu ki; (Ahirette kurtulmak, Doğru iman sahibi, olmakla olur ancak. İman doğru olmadan, kurtuluş olmaz aslâ, Ayrıca amelleri yapmalıdır ihlâsla. Tasavvufa girmekten şudur ki asıl maksat, Görmüş gibi kuvvetli olsun îman, itikat. Tasavvufa girmenin, ikinci faidesi, Temizlenir pislikten, hem nefsi emmaresi. Bütün ibadetlerin, yapılması o zaman, Güç olmayıp bilâkis, olur kolay ve a''san. Nefisten hasıl olan isteksizlik, atâlet, Gidip, onun yerine, zevkli gelir ibâdet. Haramlar nefse önce, gelirken tatlı, şirin, O zaman tam aksine, gelir fena ve çirkin. Önce hiç istemezken, ibadet eylemeyi, Şimdi her bir ibadet, gelir tatlı ve iyi. Bütün bu üstünlükler, "Sohbet"le olur hâsıl, Sahâbe bir sohbette, olurdu buna vâsıl.)

