Halis mü''min... Allah adamlarından alim ve velî bir zât, Tesirli sözleriyle, ederdi çok nasihat. Bir gün talebesine buyurdu; (Mü''min olmak, En büyük bir rütbedir, Hak indinde muhakkak. "Halis mü''min" olmaktan kıymetli, daha üstün, Bundan daha şerefli bir rütbe var mı bugün? Bu rütbeden başka şey düşünmek felâkettir, Zira bu, o zirveden aşağıya düşmektir. Hazreti Ömer Faruk, bir grup eshabiyle, Çıktılar Medine''den, Şam''a gitmek azmiyle. Var idi kendisinin sadece bir devesi, Gelirdi yanısıra "Mugire" nam kölesi. İkisinin bineği tek bir deve olunca, Sırayla binerlerdi, deveye yol boyunca. Şam''a vâsıl olunca, kafile en nihayet, Deveye binmek için, köleye geldi nöbet. Lâkin râzı olmadı, buna eshabı güzin, Hemen arz ettiler ki; (Yâ emirel mü''minin. Her ne kadar bu nöbet, gelse de Mugire''ye, Şam''a gelmiş bulunduk, siz binseniz deveye. Zira yaya görünce, sizi merak edenler, Yanılıp, kölenizi halife zannederler.) O zaman buyurdu ki; (Mugire''nindir nöbet, Deveye ben binersem, nerde kalır adalet. İslâmın nuru ile, aydınlandı kalbimiz, Resulün ahlâkiyle, düzeldi her halimiz. Verilmişken bizlere, eshab olmak ni''meti, Deveye binmemizin, var mıdır bir kıymeti! Ne büyük bir üstünlük, iyi düşünsenize, Eshab olmak nimeti, kafi değil mi bize?) Bir gün de buyurdu ki; (Bu dünya bir imtihan, İmtihanı kaybetmek, olur büyük bir hüsran. Onun için şimdi siz, bütün gücünüz ile, O Resulün yoluna sarılın ihlâs ile. Emr-i bil ma''ruf ile, nehyi münker yapmağı, Unutulmuş bir emri meydana çıkarmağı, Mühim vazife bilip, bu yolda çalışınız, Lakin bunu yaparken, fitne çıkarmayınız. Rüya ve hayallere, güvenmeyiniz sakın, Bilakis uyanıkken, ele geçene bakın. Kul, rüyada kendini, "padişah" görse eğer, Hakikat olmayınca, verilir mi hiç değer? Hakikat olsa bile, büyüklük sayılır mı? Cehennem azabından, insanı kurtarır mı? Aklı olan, gönlünü bu şeylere bağlamaz, Rabbinin beğendiği şeyleri yapar esas. Düşünür ki bu dünya, bir "İmtihan yurdu"dur, Âhirete yarayan işlerle meşgul olur.)

