Sevinç gözyaşları... Ne zaman ki Resûle, verildi "Hicret" izni, O gün şereflendirdi, Sıddîk''in hanesini. Buyurdu: (Yâ Eba Bekr, bana da hicret için, Rabbimiz tarafından, verildi bugün izin.) O, merakla sordu ki; (Ey Resul-i müctebâ, Ben de beraber miyim sizin ile acaba?) Resûlullah cevaben buyurdular ki: (Evet) Hazreti Ebu Bekir, sevindi buna gayet. Ve hattâ bu sevinci oldu ki öyle içten, Ağlayıp gözlerinden yaşlar aktı sevinçten. O gece yanlarına biraz azık aldılar, Ve arka pencereden, gizlice ayrıldılar. Belli olmasın diye, hem de ayak izleri, Parmakları ucuna basarak giderlerdi. Hazreti Ebu Bekir, Resulün çevresinde, Yürürdü bir korku ve telaş içerisinde. Bir sağa, bir de sola geçerek yürüyordu, Bir ileri, bir geri, yer değiştiriyordu. Resulullah sordu ki: (Niçin böyle edersin? Biraz sağda yürüyüp, sonra sola geçersin.) Dedi: (Ya Resûlallah, endişe ederim ben, Ki size zarar gelir, herhangi bir cihetten. Onun için bir sağdan, bir soldan yürüyorum, Bir zarar gelecekse, bana gelsin diyorum.) Buyurdu ki; (Üzülme, Rabbimiz bizimledir, Onlar zarar yapmağa olamazlar muktedir.) Nihayet mağaraya vardılar selametle, Ve lâkin Resûlullah yorulmuştu gayetle. Ve hem de na''linleri koptuğundan ve dağda, Mübarek ayakları kanardı o arada. Mağara kapısına, vardılar en nihayet, Sıddîk arz eyledi ki: (Bana müsaade et! Gireyim sizden önce, akrep yılan olmasın, Haşeratın zararı, size hiç dokunmasın.) Sonra girdi içeri, Resul izin verince, İçerde büyük küçük, delikler gördü nice. Gömleğini yırtarak, tıkadı delikleri, Lâkin parça bitince, açıkta kaldı biri. Ve çıplak ökçesini, koydu açık deliğe, Dedi: (Yâ Resulallah, buyurun içeriye.) Girdi Resul içeri, lakin çok yorgundular, Ebu Bekr''in dizinde, bir miktar uyudular. Sıddîk''in ayağını koyduğu o delikten, Bir yılan, ayağını kuvvetle soktu birden. Canı yandı ise de, bu acıdan be gayet, Uyanmasınlar diye, etmedi hiç hareket. Lâkin gözyaşlarına mani olamamıştı, Resulün nur yüzüne, bir damla damlamıştı.

