Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A

Muhammed Bâkî Billâh hazretleri çok şefkatliydi. Bir zamanlar kıtlık olmuştu Lâhor'da…

Bir lokma “ekmeğe” muhtaç oldu insanlar.

Onların hâline öyle üzülürdü ki, evde yemek yiyemezdi!

Sebebini soranlara;

“İnsanlar açlıktan kırılırken bizim yememiz insafa sığar mı?” derdi.

Delhi'ye, atla giderdi ekseriyâ.

Ama yolda yaya giden fakîrleri görseydi, atından inip, onları bindirirdi atına.

Kendisini tanımasınlar diye de “tebdîl-i kıyâfetle” gider, şehire yaklaşınca kendi binerdi tekrar.

Şefkatinden, “mânevî himmeti” de çok olurdu kullara.

Talebesi olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebeyle yoğurt göndermişti kendisine.

Talebe gidip çaldı kapısını.

Bâkî Billâh hazretleri kapıyı açtı.

Gelen talebeden yoğurt kabını aldı. Ve yüzüne şefkatle bakıp;

“Senin ismin ne?” diye sordu.

Genç, söyleyince;

“Peki, hocana selâm söyle” buyurdu.

Bu kadarcık görüşüp de geri döndüğünde, “evliyâlık hâlleri” başladı o talebede.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri sordu:

“Evlâdım, sana böyle ne oldu?”

O, kendinden geçmiş hâlde “Bilmiyorum efendim, her yerde bir nûr görüyorum ki, îzah edemiyorum” dedi.

Abdüllatif Uyan'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR