BM’de boş sıralara hitap eden katil Netanyahu, bu fiilî durumun da hıncını Gazzelilerden aldı. 50’ye yakın Filistinliyi hayattan kopardı. Bu saldırılarda dikkatimi iki olay çekti.
Birincisi;
Evi bombalanan bir aile… İki erkek kardeş kurtulmuş…
Feryat ediyor, kapının önünde yardım isterken:
“Annem yaşıyor, annem yaşıyor, kurtarın…” diye…
Gelen yok giden yok…
İkincisi de:
Enkaz yığını altında kalan çocukların babası; çaresiz bir şekilde kıvranırken, elleri ile yığınları kaldırmaya çabalıyor.
Yavrularını kurtarmak için, sesleniyor:
“Sizi duyamıyorum, sizi duyamıyorum babacığım…”
Gelen yok, giden yok…
Feryatlar, çığlıklar yankılanıyor ama…
Herkes kendi canının derdine düşmüş.
Kimse kimseyi görmüyor, o anda…
İnsanların içine düştüğü ruhi durumu, bu iki olay gözler önüne seriyor.
Başka ne diyebiliriz ki! Allah yardımcıları olsun.
Son not:
Beyaz Saray’da bugün kritik bir görüşme olacak.
Trump, 21 maddelik önerisini anlatacak Netanyahu’ya…
Hep birlikte göreceğiz:
Ateşkese yönelik bir adım atılacak mı?
Barışa, istikrara yönelik bir arpa boyu yol alınacak mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika ziyareti…
BM’de yaptığı Filistin’e yönelik konuşma…
Başkan Trump’la bir araya geldiği görüşme…
Mutlaka çok önemli ve yerinde…
Lakin bu durum abartılmamalı…
Masalsı, destansı, tarihî benzetmelerle…
Neden derseniz?
Ortada bir gerçek var… O da açık ve net…
Türkiye’nin yükselen ivmesi,
Her geçen gün gücüne güç katması…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya liderliği...
Uluslararası arenada söz sahibi olması…
Meselelere pratik çözümler bulması…
Trump’ın iltifatları da bu çerçevede.
Ama yine de…
Bir güven meselesi ile karşı karşıyayız.
Dediğini ertesi gün inkâr edebilen,
Barış diye savaşları kışkırtan bir lider Trump…
Bu açıdan baktığımızda:
Türkiye’ye karşı verdiği sözleri tutacak mı?
İhtiyatlı iyimserlikle karşı karşıyayız.
Özellikle de Gazze ve Filistin’le ilgili…
Çelişkilerle dolu tavrını unutmadık.
Bütün dünya kamuoyu biliyor.
Hâlâ İsrail ile kol kola olduğu da bir vaka…
Adli Yılın açılışı dolayısıyla anlatmıştık.
Uzayan davaların hak kaybına neden olduğunu…
Adalet kavramının ne anlama geldiğini…
Gözlerini kaybeden bir çocuk üzerinden dile getirmiştik; Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’den yaptığımız alıntıyla…
Bugün de bireysel başvurunun 13. yıl dönümünde…
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’dan…
Adalet kavramını farklı bakış açısıyla işleyelim dedik:
"Adaleti bir şeyi yerli yerince yapmak, her şeyi yerli yerine en uygun şekilde koymak, herkese hakkı olan şeyi vermektir. Adalet insan ruhunun manevi direği, toplumsal düzenin en sağlam temelidir. Adaletin olmadığı yerde ne devletin devamından ne de toplumun huzurundan söz edilebilir. Çünkü toplumun refahı, güvenliği ve iç barışı ancak adaletle mümkündür. Adaletli bir düzen, bireyler arasındaki güveni pekiştirir, toplumsal bağları kuvvetlendirir ve devletin meşruiyetini sağlam temellere oturtur... Adalet, hayatın üzerinde yürüdüğü zemindir; devleti ayakta tutan, bireyi güven içinde yaşatan, topluma refah ve gelişme imkânı sağlayan asli dayanaktır. Adalet, devletin temeli olmakla birlikte, aynı zamanda toplumun da vicdanıdır. Adaletin zedelendiği yerde toplumsal barışın, güvenin ve refahın da yara alacağı açıktır."
Adaletin vurucu özeti de şu cümlelerde yatıyor:
"Bir insan uzun ömürlü olmak isterse adaletli olsun.
Bu durum, devletlerde de aynıdır. Adaletli olmak ömrü uzatır..."
***
Kendimize sormamız gereken soru ise…
İnsanlar adil olsa devletler adaletli olsa…
Dünyada acımasız savaşlar yaşanır mıydı?
Masumlar katledilir, aç-susuz, çaresiz bırakılır mıydı?
Adalet, ahlak, barış, özgürlük, erozyona uğrar mıydı?
Özgür Özel meydan okuyor!
Ekrem İmamoğlu da onu hiç mi hiç aratmıyor.
Hedeflerinde hep aynı konu var:
İktidar ve yargıyı yıpratmak…
Onlara göre ortada suç yok:
Siyasi operasyon var, iftira var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan talimat veriyor, Yargı yerine getiriyor!
Sanki başka işleri yokmuş gibi…
Hukuk devletinde yeri olmayan bir anlayışla…
Toplumu manipüle etmek istiyorlar.
İşte size örnek…
İmamoğlu savunma değil şov yapıyor.
Bilirkişi davasındaki konuşmasından bir iki cümle:
"Sayın Hâkim, adil yargılama yapacak mısınız? Yoksa bu soruyu sormak da ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ mü? Öyle mi yorumlayacaksınız?
Bakalım görelim, yargılanacak mıyız?.."
Özgür Beyden de benzeri cümle…
Gürsel Tekin’i kayyım olarak atayan hâkim için:
“CHP’lilerin iki eli yakasında olacak!”
Hak arama bu mu? Hakaret, tehdit, baskı, şantaj…
Parti Sözcüsü Deniz Yücel açıkladı hafta sonu.
1 Ekim Çarşamba günü TBMM açılacak ya…
Cumhurbaşkanını protesto edeceklermiş.
Karşılama yok, uğurlama yok, genel kurula girmek yok…
“Millî idareye hesap veririz” diyen CHP…
Nereden nereye geldi!
Milletin iradesini hiçe sayıyor…
Yüce Meclis’i protestoya alet ederek.
Kime, kimlere hizmet ediyorlar…
Anlamak mümkün değil?!.
Akif Bülbül'ün önceki yazıları...