Genç oyunculardan Dilan Deniz Çiçek tartışmaya yol açtı; “Oyunculuk çok kutsal bir meslek değil. Doktorluk, öğretmenlik gibi daha kutsal meslekler var” diyerek…
Bu görüşle birlikte sanat âlemi de hemen ikiye bölündü:
“Evetçiler/Hayırcılar" olarak… “Kutsal” sözcüğünün anlamı nedir diye sorarsanız…
Etimolojik açıdan tanımı belli.
Uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok. Yazımızın sonunda kısaca bahsedeceğiz...
Meslekleri kutsal olarak addedemeyiz. İnsanlar para kazanmak, geçimini sağlamak, ailenin geleceğine yatırım yapmak için çalışır.
Bir örnekle konuyu açalım isterseniz:
Ben Gazetecilik mezunuyum, 42 yıldır da bu işin içindeyim. Ama; tıp, mühendislik, ekonomi, işletme, uluslararası ilişkiler, edebiyat, hukuk, tarih gibi birçok alandan mezun arkadaşlarımız da bu mesleğin içindeler, birlikte çalışıyoruz... Hatta TV’lerdeki programcılara bakın… Sanatçı, oyuncu, diyetisyen, güzellik uzmanı… Yaşam Koçu, akademisyenlerin hep ekranda.
Herkes bizim mesleği tercih ettiğine göre…
O hâlde en kutsal meslek gazetecilik mi diyeceğiz? Hiçbir meslek kutsal değildir.
Sözün özü:
Toplumumuzun kutsal olan değerleri bellidir: Dinimiz, vatanımız, ezanımız, bayrağımız, dilimiz…
Ve eşref-i mahlukat olan insanımız…
Bu arada millî değerlerimiz, geleneklerimiz, tarihimiz, kültürümüz de kutsal sayılır. Bunları muhafaza etmek inancımız gereğidir.
İnsan olmanın hasleti, sevgisi gereğidir.
İŞTE BÜTÜN MESELE BU?!
Avrupa Birliği’nin son yayımladığı haritada Türkiye kırmızı renkle boyanmış.
Bu durum;
Müzakerelerin dondurulduğu anlamına geliyormuş. Hiç de umurumuzda değil… Avrupa’nın ayak oyunlarını zaten biliyoruz.
Sudan bahanelerini de ezberledik artık:
İslam’a düşmanlıklarını, ırkçılıklarını… Gazze’deki soykırıma kucak açmalarını… Batı Trakya’da, Türklere yaptıkları zulmü… Terör örgütlerine verdikleri desteği… Hepsi hafızalarımızda… Saymakla tükenmez.
Avrupa Birliğine girsek de girmesek de…
Bizim yolumuz bellidir; açık ve aydınlık. Dünyanın gıpta ile baktığı bir ülkeyiz. Batı ile Doğu arasında bir köprüyüz. Barışın, huzurun tesisinde söz sahibiyiz. Uluslararası problemlerde çözüm merkeziyiz. Afrika ile ilişkilerimiz katbekat büyüyor. Uzak Doğu’da, Çin’de, Japonya’da varız. Amerika kıtasında da gözde ülkeyiz. Savunma alanında dünyaya açıldık. Ülkeler ürünlerimizi almak için sıraya girdiler.
Ne yaparsanız yapın;
Eninde sonunda kapımızı çalacaksınız! "Ne olur bizi kırmayın, sizsiz yapamıyoruz” diyeceksiniz. Zira güvenliğiniz, bekanız tehlikeli sınırlara girdi.
Statünüz de tartışılır hâle geldi, eksen kaymasına uğradınız. Oysa bizim duruşumuz ve yerimiz ortada… Uluslararası sistem artık kabuk değiştiriyor. Yeni jeopolitik denklemler kuruluyor. Güçlü ve caydırıcı olmamız gerekiyor. Biz her yönden hazırlıklıyız, bu değişimlere. Kurtlar sofrasına dönüşen bu düzende, kimse kimseye acımaz… Çok iyi farkındayız
Almanya Başbakanı Merz geçen hafta Ankara’daydı.
Külliye’de iki lider ortak basın toplantısı yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bakın ne dedi; Alman gazetecinin sorduğu soruyu cevaplarken, AB’nin dayatmalarını hatırlatarak:
“Kopenhag Kriterleri noktasında Türkiye'ye yaklaşılıyorsa, bizim de bunun karşısında Ankara Kriterlerimiz vardır. Ankara Kriterleriyle biz Avrupa'ya ve dünyaya açılırız. Çünkü Türkiye, sıradan bir Avrupa veya Asya ülkesi değil. Türkiye, Avrupa'da, Asya'da her noktada bu süreci dünyada en iyi işleten ve işleyen bir demokrasi ülkesidir ve bu konuyla ilgili de herhangi bir sıkıntısı yoktur."
İşte bütün mesele bu… Hiçbir güç Türkiye’yi durduramaz…
MİLLÎ İRADE SAPTIRMASI
CHP yargı operasyonlarının birinci yılı dolayısıyla “Darbenin Anatomisi" diye bir rapor hazırlamış. Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi, kaleme aldığı raporda;
Milyonların demokratik tercihinin hiçe sayıldığını, demokrasiye büyük bir darbe vurulduğunu ileri sürüyor.
Saygıdeğer Gül Hanıma şunu hatırlatmakta yarar var:
Millî iradesini sandığa yansıtan milyonlar; CHP’lilere yolsuzluk yapsınlar, rüşvet alsınlar, ihaleleri yandaşlarına versinler diye mi oy verdiler?
Böyle bir söylem millî iradeye leke vurmaktan, temiz oyları kirletmekten başka bir şey değildir. Çirkin, fena işlere millî iradeyi alet etmenin ne anlamı var.
Özgür Özel de Silivri ziyaretleri çıkışında…
Erken seçim için hodri meydan demiş; İstanbul’da bir milyon oy fark atmazsak, seçimi yenileriz önerisiyle…
Böyle bir kelamda bulundu ise, bahis operasyonlarından esinlenmiş olsa gerek?!

FİDANLARIN ARDINDAKİ DUALAR
Gazze’de şehit düşen gazeteciler için, Sincan’da fidan dikimine katıldık. Soykırımcı İsrail’in, katil Netanyahu’nun şehit ettiği 273 gazeteciyi andık. Ruhlarının şad olması için biz de bir fidan diktik; Sincan Belediyesi’nin ev sahipliğinde, Türkiye Basın Federasyonu’nun öncülüğünde… AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Faruk Acar’ın katılımıyla.
Faruk Acar, konuşmasında öyle bir benzetme yaptı ki; hafızalardan silinmesi mümkün değil bu sözlerin:
Dikilen her bir ağacın aynı zamanda; doğaya, adalete ve özgürlüğe ve Filistin’e bir gün yeniden nefes olacağını söyledi.
Sincan Belediye Başkanı Murat Ercan ise; Filistin davasının Türkiye’nin vicdanında her zaman canlı kalacağını belirtti.
Federasyon Başkanı Sinan Burhan da; dikilen her fidanın Filistin’in unutulmaması için birer sembol olduğuna dikkat çekti.
Filistin davasının yılmaz neferi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Emine Hanımefendi için de birer fidan dikildiğini hatırlatalım bu arada.
Şehit Gazeteciler için diktiğimiz fidanlar,
Ettiğimiz dualar;
Hunharca katledilen 60 binden fazla Filistinlinin ruhlarına da ulaşır inşallah...
Ateşkese uymayan katil Netanyahu da kendi sonunu getirmek için elinden geleni yapıyor. İnşallah o günlere de şahit olur dünya âlem...
Akif Bülbül'ün önceki yazıları...