Feridun Ağabey, geçen gün hızını alamayıp ağaca çarpan otomobilde can veren iki yavrumuza nasıl üzüldüm anlatamam. O kazanın sebebini bilemiyorum. Geçenlerde metroda yanımda oturan genç bir yavrumuzun elindeki cep telefonunda araba sürüş oyunu oynadığını fark ettim. İstemeden birkaç saniye gözüm kaydı. Çocuğun gözü hiç kimseyi görmeyecek şekilde ekrandaydı. Sağ eliyle ekrandaki sanal direksiyonu çeviriyor, sol eliyle de galiba sanal gaza basıyordu. Ekranda kullandığı sanal araç öndeki araçları sağlı sollu son sürat geçerek hedefe ilerliyordu. Hani trafikte çılgınca makas atan bazı tipleri görünce yüreğimiz ağzımıza geliyor ya... Aynen öyleydi sanal ortamda çocuğun araç sürüşü... Ara sıra hata yapınca araç öndekine çarpıyor takla atıyordu. Ama araca bir şey olmuyor, sonra düzeliyor, oyun yeniden başlıyordu.
Bir sonraki denemede ileride bir kavşağı geçemiyor şarampole uçuyor, sürüş sonlanıyor ama oyun tekrar başlıyordu... Hepiniz böyle oyun görmüşünüzdür. Burada fark edilmesi gereken en önemli konu ne? Çarpma, devrilme yoldan çıkma vb. gibi durumlarda araca da sürücüye de bir şey olmaması... Oyun tekrar başladığında pırıl pırıl araçla tekrar sil baştan devam edilmesi...
İyi de bir çocuğun bu şekilde araç kullanma duygusu ileride normal trafikte direksiyona geçtiğinde nasıl olur hiç hayal ettik mi? Hiç bozulmayan, hiç kırılmayan, sonunda kaza olsa da yaralanma veya ölüm riski olmayan sanal bir dünya gerçek hayata nasıl uyarlanabilir?
Benzer bir algı da dizilerde gösterilen silahlı çatışma sahneleriyle ilgili... Ne korkunç bir garabet ki içinde mafya olmayan, çatışma olmayan işkence yapılmayan dizi neredeyse yok... Rol gereği çatışma yapılıyor leblebi gibi kurşun atıyorlar birbirlerine dizi oyuncuları. Rol gereği ölmesi gerekenler rol gereği ölmüş gibi gözükse de bir bakıyoruz başka dizide hayatta... Demek ki bir şey olmuyor. Yani silahla vurulmak öyle çok da korkunç bir son olmuyor, bıçakla yaralamak sonu korkunç biten şeyler değilmiş gibi gösteriliyor. Özellikle kanı deli akan gençler bu sahnelerden etkilenmez mi sanıyoruz? Heyecanlanmaz mı? Özenmez mi? Hiç özenmez olur mu? Hapishaneye girip çıkmak ekranlarda kahveye gidip gelmek gibi kolay. Sonuç, ne olur global kültür acımıyorsa, düşünmüyorsa biz düşünelim çocuklarımızı. Gerek aile ortamında gerek eğitim ortamında gerek ekranlarda hayatın sanal veya dizi filmlerdeki gibi sil baştan ve sıfırdan başlama şansı vermediğini öğretelim. Öğretelim ne olur gerçek hayatın tekrarı yoktur... Saygılarımla.
Akif İnan İzgördü
Gazetenizde yayınlanan bir yazıda Karadeniz Ereğlisi’nden Sayın Şenol Ahlat isimli okuyucu özetle diyor ki:
“Dağ mantarını biz yıllardan beri güvenle yiyoruz. Halkımız biliyor ve zevkle topluyor. Bolca toplayıp yaz kış saklayıp mutfağımızda değerlendiriyoruz. Hatta öğrendim ki Bursa Uludağ’da çorbası 1000 liradan servis ediliyor. O kadar lezzetli o kadar değerli bir mantar.” Sonra diyor ki okuyucu:
“Bu mantardan değişik zamanlarda iki farklı mantar zehirlenmesi kaynaklı ölüm yaşandı. Araştırdığımda kesin olarak mantardan olduğu da belli değil. Ama bu farklı zamanlardaki farklı iki ölüm sebebiyle binlerce insanın beslendiği dağ mantarları yasaklandı.”
Okuyucunun bu şaşkınlığına hak vermemek elde değil. Yıllardan beri herkesin tükettiği ve gurmeler tarafından en lezzetli mantar kategorisinde değerlendirilip kâsesi bin liradan satılan bir mantarı yasaklamak akla ziyan bir karar değil midir? Bu mantıktan gidersek birine bir şey olduğunda o gıdayı yasaklarsak bir şekilde bütün gıdaları yasaklamak gerekmez mi? Bir trafik kazası olunca kaza yapan araçları mı yasaklayalım. Böyle bir mantık olur mu? Lütfen köylümüzü koruyoruz derken mağdur etmeyelim. Saygılarımla.”
İsmail Dedeoğlu
Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...