Akıl ve sosyal düzen

A -
A +

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre kadınlar günde otuz beş bin karar veriyor. Bu, saatte yaklaşık iki bin karar demek. Sırf yemek için bile her kadın tarafından günde iki yüz elliden fazla karar alınıyor. Kararların pek azı bilinçli alınmakta, diğerleri ise, araştırmaya göre, güdülerin sonucu olarak alınan kararlar.

 

Erkeklerin de çok sayıda karar verdiğinden emin olabiliriz. Çoğu erkek için bu kararların sayısı muhtemel kadınların karar sayısından daha düşük olacaktır. Buna rağmen, erkeklerin de her gün binlerce karar verdiği söylenebilir...

 

Bu sonuç bizi insanların hayatında aklın yerinin ve rolünün ne olduğunu sorgulamaya götürür. Zira insan aklı bir gün içinde binlerce karar konusunu masaya yatırmaya ve tahlil etmeye muvaffak olamaz. Başka bir deyişle, bütün kararlar bilinçli bir muhakemenin ve rasyonel bir akıl yürütmenin sonucu olamaz.

 

Bu tespit aklı yücelten ve her zaman, her yerde ve her konuda standart bir akıl olduğunu düşünen insanlar için şaşırtıcıdır. Onlar aklın onların bildiği veya -daha doğrusu- inandığı şekilde her zaman var olduğunu ve insanların bireysel ve toplumların sosyal hayatında ana belirleyici olduğunu kabul etmeye meyillidir. “Aklın yolu birdir” türünden sözler de bu inancı hem yansıtır hem de kuvvetlendirir.

 

Bu bakış kendi ifadesini daha ziyade Kıta Avrupası Aydınlanma Geleneği içinde bulur. Kıta Aydınlanmasına göre insanlar için neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyecek bir akıl vardır. İnsanlar aklın buyruklarına uymalı ve buradan toplumlara huzur ve mutluluk getirecek evrensel ilkelere ulaşmalıdır. Toplumların tamamı bu evrensel aklı takip etmeli ve onun yine evrensel değerlerini benimsemelidir. Bu bakış bazen işe yarar ama bazen de toplumları korkunç bir totalitarizmin pençesine düşürür. Sovyetler Birliği bunun en iyi örneğidir. Suriye ve Türkiye gibi ülkelerde geçmişte yaşamış tek parti diktatörlükleri de aklı güya yücelten ama sonunda bir tek akıl adına diktatörlüğe dönüşen rejimlere örmek olarak verilebilir.

 

Oysa insanlara, insan aklına ve toplum hayatına başka türlü bakmak da mümkün. Ana gelişme yeri İskoç Aydınlanması olan bir yaklaşıma göre aklın insan hayatındaki yeri ve rolü ne inkâr edilmelidir ne de abartılmalıdır. İnsan hayatında aklın yanında duyuların, heyecanların, ihtiyaçların, tesadüflerin de bir yeri ve fonksiyonu vardır.

 

İki yaklaşım arasındaki fark aslında sosyal düzen meselesine bakışta en açık şekilde tezahür eder. İlki sosyal düzenin bir düzenleyici aklın eseri olarak doğacağını ve doğması gerektiğini ve böyle bir düzenin bütün alternatiflerinden üstün olduğunu peşinen kabul etmeye meyillidir. Düşünce tarihinde sosyalizm gibi toptancı ve tepeden inmeci ideolojiler ile Rousseau ve Marx gibi düşünürlerin görüşleri buna en iyi örnektir. Önemli düşünürlerden Kant da bazı bakımlardan bu görüşe daha yakındır. Bu tür düzenlere organize edilmiş düzen denir. İskoç Aydınlanma geleneği ise kendiliğinden oluşan düzen denilen bir anlayışa dayanır. Buna göre, uzun vadeli bakıldığında, sosyal düzen herhangi bir akın planlaması ve kurması sonucu değil, yaşayan büyün insanların parçası olduğu anonim süreçlerin birçok bakımdan hesaplanmamış ve en azından başlangıçta neye hizmet ettiği tam olarak kavranmamış davranışlarının kümülatif sonucu olarak doğar.

 

Yazının başında işaret ettiğimiz araştırma bir bakıma İskoç Aydınlanmasının düzen anlayışını doğruluyor. İnsanlar günlük hayatta çok sayıda karar almak zorunda. Bu kararların tamamını rasyonel şekilde, akılla ve sadece akla dayanarak almaları mümkün değil. Bu kararların büyük kısmının insan güdülerinin sonucu olarak alınması İskoç Aydınlanması düzen kavrayışının yeni bir doğrulanması olarak görülebilir.

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.