Gezi olayları neden demokrasiye isyandı?

A -
A +

Gezi isyanlarının yeni bir yıl dönümünü daha idrak ediyoruz. Her seferinde olduğu gibi Gezi güzellemesi yapan genellikle sol ve kategorik muhalif çevreler isyanları bir demokrasi şöleni olarak görüyor ve sunuyor. İsyan günlerini özlemle anıyor, yâd ediyor. Oysa, Gezi isyanları demokratik değildi, tam tersine, demokrasiye karşı yapılan isyanlardı.

 

Gezi isyanları ile meşru demokratik otoritenin insan haklarına ilişkin olmayan bir konuda karar alması ve aldığı kararı uygulaması zor kullanarak önlenmek istendi. Bir bakıma da bu başarıldı. Gezi Parkı'na ne yapılacağı tipik bir çatışan toplumsal talepler meselesi ortaya çıkarmaktaydı. Yani konunun insan haklarıyla uzaktan yakından bir ilişkisi yoktu. Gezi’de ne yapılmasının uygun olacağına dair çok sayıda alternatif düşünülebilir ve her bir alternatifin az veya çok sayıda taraftarı olabilirdi. Ancak, bu konuda karar verme yetkisi seçimle göreve gelmiş meşru otoriteye aitti. Bu otoritenin kararı doğru da olabilirdi yanlış da. Lakin tartışmayı doğruluk yanlışlık üzerinden yapmak anlamsızdı. Yanlış bulanlar itiraz eder ve gerekçelerini açıklardı. Seçilmiş otoritenin taleplerini dikkate almaması hâlinde otoritenin seçimlerde el değiştirmesinin Gezi'nin tekrar parka çevrilmesi sonucunu vereceği ilan edilebilirdi. Bunun yerine, Gezi işgal edildi. Her ne ise o olarak muhafaza edilmesi istendi. Burada dayatmada bulunan seçilmiş iktidar değil seçilmiş iktidarın insan haklarıyla doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi olmayan bir kararını hayata aktarmasını engellemek isteyen isyancılardı.

 

Gezi isyanlarında yoğun şiddet vardı. Parkın işgali zaten kendi başına bir şiddet gösterisiydi. Polis de elbette zaman zaman ve yer yer yanlış ve abartılı şiddet kullandı. Ancak, isyancıların şiddeti sadece bu polis şiddetine verilen anlık reaksiyonun çok ötesine geçti. İsyanlarda ve isyancılarda içsel bir şiddet eğilimi ve tatbikatı vardı. Mülkiyet haklarına da saygı gösterilmedi, hem kamu mallarına hem de özel mallara zarar verildi. Otobüsler, ambulanslar yakıldı, yanan araçların başında hatıra fotoğrafları çekildi. Erdoğan ve özellikle eşine yönelik galiz küfürler edildi ve duvarlara çirkin sloganlar yazıldı.

 

İsyancılar, istekleri kabul edilmesine ve kışla yapımının durdurulmasına rağmen geri çekilmedi. Aksine, taleplerini artırdı. Çünkü kendilerini halkın ta kendisi olarak görüyorlardı. Toplumda onlardan farklı fikirleri ve talepleri olan insanlar bulunabileceğini hiç düşünmediler. Belki de bunu önemsemediler. Halk onlardan ibaretti. Aynı zamanda kendilerini bilimin temsilcisi ve sesi ilan ettiler ve taleplerinin -komik şekilde- bilimin istediği şey olduğunu öne sürdüler. Neredeyse bütün imar faaliyetlerine cephe aldılar. Yeni AKM binası, İstanbul Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi imar faaliyetlerinin durdurulmasını isteklerine eklediler.

 

Taleplerin genişlemesi ve abartılması isyancıların kendilerinde âdeta bir ikinci devlet gücü ve meşruiyeti hissetmelerine yol açtı. İsyanlar uzarsa hükûmetin düşeceği yolunda beklentiler gelişti. Bu beklenti aslında bu gibi eylemlere uzak olan Kemalist aileleri de daha ziyade çocuklarını isyanlara göndermek ve kitle gösterilerine bizzat katılmak suretiyle isyana destek vermeye teşvik etti. Bazıları ise direnişin sürmesi hâlinde NATO, AB gibi yapıların Türkiye’ye müdahale edeceği, hükûmeti görevden uzaklaştıracağı şeklinde saftirik umutlar besleme noktasına geldi...

 

Gezi, bütün bu özellikleriyle siyasi tarihimize demokratik bir hareket değil, tam aksine, demokrasiye karşı bir kalkışma olarak kaydedildi.

 

 

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.