Yolsuzluk genel bir insani ve toplumsal problem. Her meslek erbabında ve her seviyede ortaya çıkabilir. Sebepleri arasında sistem, denetlenmemek, mevzuat, insan tabiatı, vicdan, ahlaki durum gibi faktörler yer alabilir. Yolsuzluklar genellikle kamusal işlerde ve kamusal kaynakların kullanıldığı alanlarda boy gösterir. İki sivil vatandaş arasındaki ilişki yolsuzluktan ziyade ceza kanununu ilgilendiren problemler olarak tezahür eder. Özellikle kamuyu ilgilendiren yolsuzluklar artabilir ve azalabilir, ancak sıfırlanmaları hemen hemen imkânsızdır…
Bazı durumlarda ortada yolsuzluk olduğu hemen herkes tarafından kabul edilir. Bazı durumlar ise tartışmalıdır. Bunların yolsuzluk olduğuna inananlar da inanmayanlar da çıkabilir. Meselâ bir iş için açıktan rüşvet almak yolsuzluktur. Ama hatalı bir işe girişmek ve bu iş için para harcamak yolsuzluk mudur, çok tartışılır. İlkinde yolsuzluğun üzerine gitmek mümkündür, ama ikincisinde zordur. İmamoğlu’na isnat edilen vakalar yolsuzluk fakat Melih Gökçek’e atfedilen ANKA Park olayı daha ziyade yanlış yatırım gibi görünmektedir.
Yolsuzluğun doğal ortamlarından biri elbette siyasetçiler ve siyasetçilerin egemen olduğu kurumlar ve işlerdir. Siyasetçi başkalarının parasını başkaları için harcayan insandır. Bu yüzden siyasetçilerin kendi parasını harcarken doğal olarak gösterdiği dikkati ve titizliği kamu harcamalarına karar verirken göstermesini beklemek boş bir hayaldir. Bunun sebebi kendisinin kaybedeceği bir şey olmamasıdır. Nasıl olsa zararı başkaları üstlenecektir. Bu yüzden, siyasetçilere dikkat etmek gerekir.
Yolsuzluğa bulaşmış olma bakımından siyasetçiler arasında bir ayrım yapmak anlamsızdır. Zira dini, ideolojisi ve dünya görüşü ne olursa olsun bütün siyasetçiler aşağı yukarı aynı unsurlar tarafından motive edilirler. Siyasetçilerdeki yolsuzluk olayları değerlendirilirken bizimkiler ve onlar ayrımı yapmak da yanlıştır. Yanlış olan ve suç teşkil eden şey kim tarafından yapılırsa yapılsın aynı şeklide görülmeli ve benzer muameleye tabi tutulmalıdır.
Yolsuzluk olaylarının bir şekilde millî irade ile ilişkilendirilmesi de yanlıştır. Yolsuzluk yaptığına dair hakkında ciddi ve delilli iddialar olanların yargıya sevk edilmesi de millî iradeye bir saygısızlık ve millî iradenin bir ihlali olarak görülemez. Millî irade popüler kullanımdaki anlamında doğru değildir. Millî irade ancak onun karşısında başka bir irade iddiası varsa anlamlı ve değerlidir. Mesela seçilmiş siyasetçinin iradesine atanmış bürokrat doğrudan veya dolaylı olarak itiraz ediyor ve siyasilerin emirleri mesela askerler tarafından dinlenmiyorsa burada millî irade kavramının anlamı ve değeri vardır. Ancak, yolsuzluk yaptığı iddia edilen siyasilerin üzerine hukuk çerçevesinde gidilmesinin millî irade ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Hatta şu da söylenebilir; bunu yapmak, millî iradenin engellenmesi, gasbedilmesi değil, tam tersine, korunması anlamına gelir.
Millî iradeye saygı, siyasetçinin iradesine değil esas itibarıyla seçmenin iradesine saygıdır. Yolsuzluk yapan bir siyasinin o makamda kalması millî iradeye de aykırıdır. Bu yüzden de yolsuzluk olaylarına müsamaha gösterilmemesi gerekir.
Asıl millî iradeyi koruma darbelere karşı çıkmak suretiyle yapılır ama özellikle CHP’nin sicili bu bakımdan çok kirli. CHP hemen hemen bütün darbelerin ardında yatan ana aktörlerden biri. Bu yüzden, CHP millî iradeyi gerçekten önemsiyor ve değerli görüyorsa CHP’lilere atfedilen yolsuzluk olaylarını millî irade kavramını da istismar ederek siyasileştirmek yerine kendisinin darbeci sicilini düzeltmeye çalışmalıdır.
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...