Türkiye'nin dertleri saymakla biter mi? Bitmez... Ama bugünlerde kamuoyunu meşgul eden üç önemli problem var ve fakat bizim yetkililer bu üç problemi nasıl çözeceklerini bilmiyorlar, bilemiyorlar. Evet açıkça söylüyorum; Bi-le-mi-yor-lar... Bu üç problem, kapkaç-tinerci terörü, trafik terörü ve tribün terörüdür. Bunları tek tek ele alalım -bazılarına biraz radikal gelecek ama- okuyuculardan da bize ulaşan çözüm tekliflerini sıralayalım... 1 - Kapkaç ve tinerci terörü Polis kapkaççıyı yakalıyor, mahkemeler iki gün sonra "yaşı küçük" diye serbest bırakıyor. Sonra yine aynı suç yine aynı sonuç... Polis çaresiz, hakim çaresiz... Bu çark böyle sürüp gidiyor. Ama gitmemeli... Kapkaç teröristleri artık parasını alamadıkları insanı yaralıyor, sakat bırakıyor, hatta öldürüyor... Şu anda uygulanan zihniyetle kapkaç terörünü önlemenin mümkün olmadığı görülüyor. O zaman bu işin çaresi basit: Kapkaçı yapan isterse 8 yaşında isterse 18 yaşında olsun... Kanunlar değiştirilmeli ve bu suç cinayet kapsamına alınmalı... "Kısasa kısas" desek, birileri kızacak ama bu kişilere yakalandığı yaşına bakılmaksızın en az verilecek ceza 30 yıl olmalı... Açık söyleyeyim: "Bunları alıp ıslah edelim, iyileştirip topluma kazandıralım" falan gibi laflar ise hikâye... Yetkililere söyleyeyim: Toplum bu 'ıslah' lafına acayip uyuz oluyor. Toplum diyor ki: "8 ya da 18 yaşındaki çocuk insanı yaralayacak derecede bir kapkaç terörü uyguluyorsa bu çocuk doğuştan zaten 'sakat' doğmuş. Bunu ıslah etsen ne olur? Dört duvar arasında 30 yıl yatırın bakın o zaman nasıl ıslah oluyorlar." 2 - Trafik terörü TV'lerdeki haber ve komedi programlarında sarhoş şoförleri gösteriyorlar... Onların haline gülüp geçiyoruz. Yarın bir gün bizim de ağlayacağımızı bile bile gülüyoruz. Verilen üç-beş milyon liralık cezanın o canavarın alkol alarak direksiyon başına geçmesine engel olamayacağına göre göre trafikte bu "ceza komedisi oyunu"na devam ediyoruz. Yanlış... Bu suçun tanımı ortaya konulmalıdır. O ekranda gördüğünüz ve gülüp geçtiğiniz "sarhoş canavar" yarın bir gün trafikte sizin de karşınıza çıkacaktır. Kendini öldürse neyse, sonuçta sizi veya çocuğunuzu veya eşinizi öldürecektir. Aklımızın başına gelmesi için illâ ateşin düştüğü yeri yakması mı gerekiyor? Bir kere şunda hemfikir olalım: İnsan alkol aldığında görme kabiliyetini, karar verebilme kabiliyetini, refleks kabiliyetini önemli ölçüde kaybetmiyor mu? Ve bir insan bunu bile bile alkol alarak direksiyonun başına nasıl geçer? Hadi zaten onda aldığı alkolle akıl kalmamış, onu yakalayan kanunlar üç-beş milyon ceza verip evine gönderirken "Bir daha sakın yapma" diye nasıl tehbihler ve bu 'terörü' hallettiğini zanneder? Trafik kazalarında alkolü hafifletici sebep olarak kabul etmek, işlenilen suça ortaklık etmek değil midir? Teklifimiz basit: Trafik suçları, trafik statüsünden çıkarılmalı ve kamuoyu suçları kapsamına alınmalı. Kırmızı ışıkta mı geçtin, şehir içerisinde aşırı hız mı yaptın cezası 30-40 milyon değil, en az 10 milyar lira olmalı. O suçu işleyen gerekirse evini arabasını satmalı ve yaptığı hata burnundan getirilmeli. Alkollü olarak direksiyonda mı yakalandın!.. "İkinci dereceden cinayete teşebbüs" muamelesi yapılmalı ve öyle bir para cezası verilmeli ki, adam içtiğine içeceğine pişman olmalı... 3 - Tribün terörü A ve B takımı maç yapıyor, tribündeki adam C takımına küfrediyor. Sahadaki futbolcuya küfür ediyor, teknik direktörün kafasına taş atıyor, sahaya bıçak fırlatıyor ama iki metre yanında polis dikiliyor ve hiç bir şey yapmıyor. Sonuçta olan tuttuğu kulübe yansıyor. Ya sahası kapatılıyor ya para cezası geliyor. Peki sonuç değişiyor mu? İki maç sonra gene aynı görüntü, gene aynı cezalar... Ve bu da böyle sürüp gidiyor. Peki; çaresi nedir? Yok, insan hakları savunucusu tosuncuklar hemen celallenmesin; tribün terörünü de "cinayet kapsamına alalım" demeyeceğim bu sefer... Bu işin de çaresi basit: Kamera görüntüleri delil olarak kabul edilsin. Maçlarda en az 3-4 kamera sadece tribünleri çeksin. Gerek dudak okuma yöntemiyle gerek hal ve hareketlerin değerlendirilmesi sonucunda tribün terörü uygulayanlar tek tek tespit edilsin. Öncelikle bu kişilere, onlarca milyar lirayı bulan çok ağır para cezası verilsin. Ardından bu kişilere ömür boyu stadlara girme yasağı getirilsin. Hatta gazetelerde, TV'lerde teşhir edilsin. Stad 25 bin kişilik mi!.. Biletlerin tamamını devlet satsın, kulüplerin elinden bilet satışı alınsın ve bedava stada girip sporseverliği karşı takımın taraftarına küfür etmek zanneden amigomsular ortadan kaldırılsın. Evet, işte size 3 problem ve 3 radikal çözüm. Şimdi insan hakları savunucusu tosuncuklar bunlara isyan edecektir. Ama o çok benzemeye çalıştığınız Avrupa'ya gidip kanunlarını bir inceleyin bakalım. Onların verdiği cezanın yanında benimkilerin ne kadar masum kaldığını göreceksiniz. İşinize gelirse... 'Anneler Günü'nüz kutlu olsun Anneler, yılda bir gün hatırlanır mı, aslında her gün anneler günüdür. Anneler Günü boş iş" derler ya... Bakmayın siz böyle geyik muhabbetlerine... Bunu söyleyenler annelerini haftada kaç kere ziyaret etmiş? Kendimden örnek vereyim. Haftada bir veya iki gün annemi ancak ziyarete gidebiliyorum. Mesela bugün Anneler Günü ve ben işimde olacağım. Bir aksilik çıkmazsa akşam uğrayıp elini öpeceğim, işim çıkarsa bugün de gitmek yatacak... İstanbul gibi bir canavarın kucağında olup da, bırakın anne babasını, insan kendi ailesine bile ne kadar zaman ayırabiliyor ki!.. Dediğim gibi siz bakmayın öyle geyik muhabbeti yapanlara... Bir gün bile olsa bugünü fırsat bilin. En azından bir demet çiçek alın ve annenizi ziyaret edip kutlayın. Başta annem olmak üzere dünyanın en güzel varlıklarının günü kutlu olsun.