Bu nasıl başarı?

A -
A +

Vergi barışı ile hükümet 6.5 katrilyon liraya yakın parayı toplayınca yalakalar hemen ortaya çıktı... Olayı "Büyük başarı" diye lanse edip hükümeti bir güzel gaza getirdi. Hükümet de kendince bu rakamı başarılı buldu ve 6.5 katrilyon liralık vergi barışını "zafer" ilan etti. Ama kimsenin aklına, "Devletin tahsil etmesi gereken vergi borcu neredeyse 70 katrilyon lirayı buluyordu. Toplanan ise 6.5 katrilyon lira... Onu da en azı 9 taksit olmak üzere tahsil edebilecek. Bu nasıl başarı ki?" diye sormak gelmedi. Bu "barış" sayesinde vergisini zamanında ve tıkır tıkır ödeyenin "enayiliği" resmen belgelenirken, vergisini "sallayan" uyanıklar bir kez daha ödüllendirildi. Beyler siz en iyisi yeni bir vergi barışı daha hazırlayın... Çünkü çevremdeki herkes şunu söylüyor: "Ben de ödemeyeceğim bundan sonra. Nasıl olsa bir-iki sene sonra devlet yine bir barış ortaya atar, o zaman öderim, hem de indirimli..." İlaç: Yerli mi yabancı mı? Önüme bir faks geldi. İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Eczacılar Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası ve Çağdaş Eczacılar Derneği imzası taşıyor. Bir bildiri yayınlamışlar. ABD ilaçlarının boykot edilmesini istiyorlar. Bildiride özetle doktorlara sesleniliyor ve eşdeğer ilaç varken ABD ilaçlarının yazılmaması çağrısı yapılıyor. Ama bu bildiride söylenilenle hayattaki gerçekler birbirini tutmuyor. En iyisi şöyle bir örnek vereyim: Teyzemi doktora götürdüm. Teyzem şeker hastalığı için yıllardır (adı bizde kalsın) ithal bir ilaç kullanıyordu. Doktoru son iki muayenede bu ilacın yerine Sağlık Bakanlığı'nın "tasarruf emri" gereği yerli üretim ilaç yazmaya başlamıştı. Teyzem bu durumu doktora şikayet etti ve "Yeni verdiğiniz ilaç midemde acılara sebep oluyor" dedi. Doktor, "Yapabileceğim bir şey yok. Bakanlık bu ilacı yazmamı yasakladı. Sizin gibi bu ilacı verdiğim diğer hastalar da aynı yan etkilerden şikayetçi ama elimizden bir şey gelmiyor. Ya bu ilacı kullanacaksınız ya da para verip eczaneden alacaksınız" diyerek çaresizliğini ortaya koydu. Neticede, teyzem o günden sonra yeni bir hastalığa daha yakalandı ve mide sancılarını dindirmek için ek ilaç kullanmaya başladı. Şimdi, Irak'ta binlerce çoluk çocuk öldüren ABD'yi hep birlikte boykot edelim. Örneğin tekstilini almayalım, sigarasını, kolasını içmeyelim, filmini seyretmeyelim, yani sosyal hayatta yapılabilecek ne kadar boykot varsa hepsini birlikte yapalım ama iş sağlık gibi hayati derecede önemli konulara gelince beş dakika düşünelim. Bildiride hem "İlaç boykotu sözünü benimsemiyoruz. Hasta sağlığı söz konusu olunca bunun önüne bir engel konulmasına karşıyız" diyorsunuz, hem de, "Ancak herkesi eşdeğeri bulunan Amerikan ilaçlarına daha duyarlı olmaya çağırıyoruz" diyerek mesaj veriyorsunuz. Yukarıda verdiğim örnek sadece bir hastalık ve bir ilaçla ilgili yan etkilerin ortaya koyduğu bir gerçektir. Gidin, SSK'daki doktorlara hemen hepsinden aynı yönde hasta şikayetlerini dinleyebilirsiniz. Hadi Sağlık Bakanlığı yayınladığı tasarruf genelgesinin nelere mal olacağını hesaplayamıyor. Peki bu işe yıllarca kafa yormuş ve yormakta olan insanlar nasıl böyle bir yanılgı içerisine düşebiliyorlar? ABD'ye öfke duymak başka şey bilimi inkar etmek başka... Bilim adamı da bilimi inkar ederse, sokaktaki adam neler yapmaz!.. Oda ve dernek yetkilileri, halka "Amerikan ilaçlarını boykot edin" çağrısı yapmak yerine "Biz niye bu kalitede ilaç üretemiyoruz?" diye kendi kendilerine soru sorsalar sanırım ülke için daha faydalı şeyler yapmış olurlar. Aksi halde, yaptığınız boykot; Türk insanını bir hastalıktan kurtarmaya çalışırken başka bir hastalığın pençesine atmaktan başka bir işe yaramaz. Kısacası, beyler; sağlıkta tasarruf da olmaz boykot da... Deniz Baykal üzerine... Deniz Baykal CHP'den istifa edip gittiğinde, sonrasında da Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller, partilerini bıraktıklarında ne kadar sevinmiştim. Türkiye sevinmişti... Türkiye'nin geleceği açısından mutlu olmuştuk. Sonra kendi kendime, "geri dönerler" dediğim Yılmaz ve Çiller beni yalancı çıkardı; siyaseti resmen bıraktılar. "Asla dönmezler" dediğim Baykal ve Bahçeli ise, koltuklarına iyice yapıştılar. MHP'yi bir tarafa bırakıyorum; hâlâ Türkeş'in T'sini arıyorlar. CHP'ye gelince... Değişen hiç bir şey yok... Baykal dün neyse bugün de o... Siyasi ömrünü "başarısızlıklar" üzerine oturtmuş Baykal, 23 Nisan resepsiyonu ile yaptı yine yapacağını... AKP ile iki parti olarak girdikleri Meclis'te "Türkiye için neler yapabiliriz?" telaşı yerine, "Ne mızmızlıklar çıkarabilirim" davasını güderek, Ecevit'i haklı çıkarırcasına, değişmediğini iyice belgeledi. AKP'ye bayılmıyorum, oy filan da vermedim. (İtiraf etmem gerekirse; oy nasıl atılır onu bile bilmem...) Ama adamların ülke için bir şeyler yapmaya çalıştıkları da gün gibi ortada... AKP'de durum böyleyken "Milli şef" İnönü, Ecevit ve veliaht İnönü devirlerindeki CHP zihniyeti Baykal'lı CHP'de aynen devam ediyor. "Pireye kızıp yorgan yakmayı" adet haline getirmiş olan Baykal, kalkıp, 23 Nisan resepsiyonuna katılmıyor. Onun partisini kuran Atatürk'ün "milli egemenliği" ilan ettiği 23 Nisan'ı günlük politikalar uğruna hiç ediyor. "Hükümete kızdım" diyor ama hükümetle TBMM Başkanı'nın ne alâkası varsa, Arınç'ın davetine katılmıyor. Bir türlü, bir politikası diğerini tutmuyor... Daha dün "K. Irak tezkeresine hayır" derken iki gün sonra "K. Irak'a daha fazla asker göndermeliydik" diyerek bir çelişkiler yumağına sarmalanan Baykal, şimdi kurulan Kürdistan'ı kimbilir hangi duygularla izliyor. 23 Nisan'da ortamı gerdiği yetmeyen Baykal, bununla kalmıyor... Üstüne üstüne gidiyor olayın... "Eğer AKP bunu anlamazsa önümüzdeki günlerde çok daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalırız" diyerek durumun iyice "kötü" olacağını söylüyor. Yani, "Menderes gibi mi?" diye sorası geliyor aklımın bir yanı, diğer yanı ise "Tek parti iktidarı özlemi" diyerek kestirip atıyor. Baykal diyor ki; "Mesele türban değil. Bunları aştık." Yani sen, bunları aştığına göre, farzedelim iktidara (!) geldin; başörtülü öğrencilerin önündeki yasağı kaldıracağını mı söylemek istiyorsun? Geçmişte olduğu gibi yine malum çevreleri yanına almaya çalışan ve bunu da başaran Baykal, acaba 3 Kasım'da uğradığı yenilginin analizini hiç yapıyor mu? Halka rağmen yaptığı halkçılığın faturasının kendisine biçtiği yenilginin acısını şimdi bu iktidardan mı çıkarmaya çalışıyor? Geçmişte her siyasi gerginliğin yansıdığı piyasalar, 23 Nisan boykotunun ertesi günü bu olayı hiç umursamadığında acaba Baykal şapkasını önüne koyup, "Piyasalar bile beni ciddiye almadı" değerlendirmesi yapıyor mu? "Bu politikayla 3 Kasım'da aldığım oyu bir daha alabilir miyim?" diye düşünüyor mu acaba? Baykal için ne desek bilmem ki... Atatürk, "Milletin umudu olan" bir parti kurduğuna inanıyordu. Ama kurduğu partinin bugün "millete sırtını döndüğünü" görse kim bilir ne derdi? Baykal şükretsin Atatürk yaşamıyor... Fenerli Erdoğan Koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan Başbakan Erdoğan, her halükârda bunu dile getirmeyi çok seviyor. Ama hata yapıyor. Örneğin, 3 Kasım seçimleri öncesinde ve sonrasında yaşanan Mesut Yılmaz olayını ele almalı... Mesut Yılmaz koyu bir Galatasaray taraftarıydı. Sık sık sarı-kırmızılıların tribünlerinde yer alırdı. Galatasaray'ın başarıları peş peşe gelince Fener taraftarı faturayı Yılmaz'a biçti ve "Yılmaz, Galatasaray'ın başarılı olması için ilgili yerlere baskı yapıyor" iddiasıyla tribünlerde "Sandıkta görüşürüz" diye pankart astı. 3 Kasım'da sonuç malum... Fenerliler'in büyük çoğunluğu Yılmaz'a oy vermedi. Bunu ilk gören DYP lideri Mehmet Ağar oldu. Genel Başkan seçildiği gün, "Galatasaraylılığımı bir tarafa bırakıyorum. Siyasetçi takım tutmaz, artık tarafsızım" dedi. Erdoğan'a yaptığımız uyarı da işte bu çerçevede... Bizim gibi ülkelerde, millet takım tutar gibi parti tuttuğu için Erdoğan'ın bu konuda dikkatli olması gerekiyor. Yarın bir gün Fenerbahçe başarılı olur da (Gerçi zor ya!..) şampiyonluğa doğru yol alırsa, Galatasaray taraftarı da, Yılmaz olayına misilleme olması için, bunun faturasını Erdoğan'a çıkarabilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.