Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ı göreve geldiğinden beri izliyorum... İcraatlarını beğenirsiniz veya beğenmezsiniz... Ancak, kendi altındaki bürokratik safhalarda olup bitenden ne kadar haberdar onu bilemiyorum. Örneğin İstanbul'da yaşanan bir olay var ki, bürokratlarının kendisini toplumla ilgili her olayda bilgilendirmediğinin en güzel işareti... Öncelikle olayın geçtiği yerin açık adresini vereyim: Bosna Bulvarı, ATA-2 Sitesi, Söğüt Caddesi Meşe Sokak, No: 14 Çengelköy-İstanbul... "Burada ne oluyor ki?" diye soracaksınız. Anlatalım. Burası, yani ATA-2 sitesi, içerisinde şimdilik 7-8 bin kişinin yaşadığı, yakında 10 bin nüfusa ulaşacak Türkiye'nin en gelişmiş şehri İstanbul'un göbeğinde teknoloji fakiri bir site... Nüfus açısından Türkiye'nin bir çok bölgesini geride bırabilecek mini bir şehir... Site kurulurken Türk Telekom, buraya altyapı hizmeti getirmeyince insanlar bir süre cep telefonları ile iletişim kurmaya çalışmış. Ama site sakinlerinin baskıları sonucu Telekom daha fazla dayanamamış ve "Size dijital bir yansıtıcı kuralım" diyerek, buraya bir yansıtıcı kule kurmuşlar. Ama ne kurma... Tam evlerin ortasına, çoluk çocuğun gelip geçtiği, oyun oynanan bir meydana... Telekom zamanında hizmet götürmeyerek ayıp işlediği bu yerde hatasını başka bir ayıpla telefi edince ortaya "insan hayatını tehdit eden" bir manzara çıkmış. Fotoğraflardan da görebileceğiniz gibi, tonlarca ağırlığındaki kule tam bir facia... En ufak bir rüzgârda zangır zangır sallanan kuleden 10-15 günde bir mutlaka 2-3 metre ve kilolarca ağırlıkta demir parçaları evlerin üzerine savruluyor. Hemen yanında kurulu evlerde oturanlar korku içerisinde yaşıyorlar; "Kule üstümüze düştü düşecek" diye... Kulenin hemen dibindeki bazı evler ise boş... Yıllardır para biriktirip ev alan insanlar şimdi korkudan evlerine taşınamıyorlar. Kulenin ayakta durması için yapılan istinat duvarı ise bir başka facia davetçisi... Duvarın blokları artık birbirinden ayrılmış durumda... Yanından insanların gelip geçtiği duvar, çöktü çökecek manzarası ortaya koyuyor. Kulenin ayaklarına dökülen beton çatlamış... Kulenin kendisi de ayrı bir komedi... İşin uzmanları tarafından ortaya konulan çalışmaya göre, İsrail menşeli kule dünyanın artık terk ettiği bir teknolojiye sahip... Site sakinlerinin yüzde 50'si bilgisayar kullanıcısı olmasına rağmen kimse internete giremiyor; çünkü söz konusu kuledeki teknolojinin geriliği buna imkan vermiyor. Kulenin meydana getirdiği görüntü kirliliği ise cabası... Site halkı belediyeden Türk Telekom'a, diğer kuruluşlardan Ulaştırma Bakanlığı'na kadar konuyu iletmiş; "Hayatımız tehlikede" diye şikayet etmiş ama kimse üzerine almamış... Mahkemenin "Hayati tehlike arzettiğinden yıkılmalı" raporu verdiği kule için Üsküdar Belediyesi "Telekom'la işlerimiz var, biz karışmayız" diyerek topu taca atıyor, yine kuleyi kuran Türk Telekom yaptığı hatayı kabul etmiyor ve "Herhangi bir tehlike yok" diyerek işi kulak arkası ediyor. (Yalan söylüyorsun, diyenler olabilir. Kurumlar arası yazışmalar ve mahkeme kararı elimde, isteyen yetkiliye gösterebilirim...) Açıkçası, herkes bir kenara çekilmiş; tedbir alınması için illâ birilerinin ölmesini bekliyor. Bütün bunları bir yana bırakın, en ufak bir rüzgârda bile zangır zangır sallanan bu tonlarca ağırlıktaki kulenin, bir depremde evlerin üzerine yıkıldığı zaman, neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Buradan düşecek bir demir parçasının hemen yanında oyun oynayan çocuklardan birinin ölümüne yol açması halinde bunun vebalini kim üstlenecek? Tamam depremi önceden bilemiyoruz ama böylesine faciaya davetiye çıkaran bir olayı da engellemiyorsanız olacakların vebali Ulaştırma Bakanlığı, Türk Telekom ve Üsküdar Belediyesi'ne aittir. Konu hakkında kesinlikle bilgilendirilmediğine inandığım ve kendisi de çocuk sahibi olan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu çağdışı görüntünün ve geri kalmış teknoloji abidesi kulenin ortadan kaldırılması için olaya el atmalıdır. Çünkü "siyaset" Erdoğan'ın da söylediği gibi, "Sorun değil çözüm üretme sanatıdır." Sağlık adamları hedef büyüttü Türkiye'de sağlık alanında güzel şeyler oluyor... Özel hastanelerin idareci konumundaki yöneticilerinin 1996 yılında bir araya gelerek kurduğu Sağlık Yöneticileri Derneği, şimdi gözlerini daha ileriye dikmiş görünüyor. Yeni yönetim dernek olmaktan çıkıp 2005 yılına kadar "oda" olmayı hedefliyor. Bütün hastanelerin AB standartlarına uygun hale getirilmesini amaçlayan Derneğin çiçeği burnunda Başkanı Onur Yarar, hastane idare etmenin belli çerçeveleri olduğunu ve bunun başhekimlerce yerine getirilmesinin oldukça güç olduğunu söylüyor. Finans, satın alma, hastanedeki gelir-gider dengesini kontrol altında tutma ve diğer bürokratik işlemlerin zaten bütün günü yeterince doldurduğunu ifade eden Onur Yarar, şunları söylüyor: "Hastane yönetimi üç saç ayağından oluşur. Bunlar hekimlik uygulamaları, sorumlu hemşirelik hizmetlleri ile hasta bakım hizmet sorumlusu ve hastane yönetimidir. Hastanenin bir işletme olarak yönetilmesi ve bu işleyişi sekteye uğratacak yapının bir an evvel terkedilmesi zaruridir." Yarar, hekimler arasında "ortak muayene açma" geleneğinin de yaygınlaşmasının mutluluk verici olduğunu belirtiyor. Yarar, "Ancak muayene açmakla işletmek çok farklı şeyler. Gelecek ay bununla ilgili hekim arkadaşlara 2 günlük bir kurs vereceğiz" diyor. Yarar ve arkadaşlarına başarılar diliyorum. Erdoğan'ı kim engelliyor ? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde Anadolu Yakası'ndaki E-5 yoluna Gebze'den Harem'e kadar raylı sistem kurma sözü veren ancak bunu yapamayan Başbakan Erdoğan, gerekçesini "Ankara bizi engelliyor" diye açıklamıştı. Ben de o dönemde, raylı sistemi E-5'te insanları karga tulumba taşıyan minibüs ve halk otobüsü lobisinin engellediğini yazmış, yetkilileri bu lobiye teslim olmakla suçlamıştım. Gelelim bugüne... Erdoğan artık Başbakan ve İstanbul Anadolu Yakası sakinleri halen Erdoğan'dan bu sözünü tutmasını bekliyor. Artık "Beni engelliyorlar" dediği Ulaştırma Bakanlığı da Bayındırlık Bakanlığı da kendisine bağlı... Yani hiç bir mazereti kalmadı. Bir not da, Anadolu Yakası kökenli İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'ya... Modern şehircilik anlamında Avrupa Yakası'na göre en az hizmeti alan Anadolu Yakası'nın sakinleri, Gürtuna'ya karşı seslerini yükseltmeye başladı. Bu yakada kiminle görüşsem hepsinin ortak sözü, "Gürtuna, kendisini o makamlara taşıyan Anadolu Yakası'nı üvey evlat yerine koydu ve unuttu" şeklinde... Hem Erdoğan hem Gürtuna, "çok basit gibi" gördükleri E-5 raylı sistemini ertelemenin faturasını en geç bir yıl içerisinde çok ağır şekilde ödeyebilirler... Benden söylemesi...