Saray 2000 - 2001''in resmi müsabaka siftahını yaptığı St.Gallen oyununda, maçı kazanıp, rövanşa "Gruba kalma" vizesi taşıyışı hiç kuşkusuz beklenen bir futbol sonucu idi. Çünkü, G.Saray bir sezon öncenin UEFA Kupası şampiyonu apoleti ile bu oyuna çıkmıştı. Rakip ise, kağıt üzerinde bu maça "Acaba çelme takabilir mi" umutları, yorumları ve de kendi medyasının pompalaması ile itilmişti. Ama doksan dakika St.Gallen''in Terim hoca, Hakan Şükür ve Arif''in gidişleriyle ne kadar erozyona uğramış olursa olsun, G.Saray''ın ayakkabısı değerine bile yaklaşamayacak seviyede demirlemiş bir futbol topluluğundan öteye geçemeyeceğini gösterdi. Ancaaak, G.Saray da, özellikle son iki sezonun G.Saray''ı görüntüsünden çok uzaktı. Sistem, Terim hocanın, bütün karşı çıkanlara rağmen dört yıllık uzun bir süreç içinde inatla ve ısrarla montajını yapıp, UEFA şampiyonluğu getiren çağdaş, ön liberolu - dörtlü alan savunması idi. Geri blok Capone, Popescu, Bülent ve Ergün''den kurulmuştu ve de bu kurgu geçen sezon da hemen hemen arızasız mükemmel performans göstermişti. Ön libero, bu rolü dünyada en iyi uygulayanlardan biri olan Suat''a verilmişti. Okan ve Emre orta alanın Suat''la görev paylaşan isimleri idi. Buraya kadar herşey, Terim hocanın bıraktığı mirasa Lucescu''nun da sahip çıktığının kanıtı oldu. Ama, K.Hakan''ın, pres özelliği olmayan ileri blokun arkasında görevlendirilişi anlaşılmaz olmakla beraber, sistemin de arızaya uğratılışı demekti. Rakibin de geride dörtlü oynadığı varsayımıyla belki de Okan''a kolay kontra sunmak stratejisi ve de Barcelona''daki Figo türü bir tek kanat tuzağı güdülmüştü ama, Jardel''le Marcio''nun bir Hakan ve Arif olmadıkları dikkatten kaçmıştı, ya da keşfedilememişti. İşte bütün mesele burada idi. Yani G.Saray''ın geçen sezonki görüntüsünden uzak kalışının ana sebepleri burada yatıyordu. Şimdi buna bir özel paragraf açalım. Başta Fransa, Brezilya, İspanya, bütün İskandinav ülkeleri ve de daha sayısız ülkede olmak üzere, günün sistemi G.Saray''ı UEFA Kupası''na taşıyan sistemdir. Ve de bu sistemde ileri blokta oynayanların kendi orta alanlarıyla rakip savunma bloku arasındaki bölgede sürekli gezinmeleri, pres yapmaları, böylece orta alanlarına gerek geriye, gerekse ileriye boş alan bırakmadan yaklaşmaları dolayısıyla alan daraltma stratejisini sağlamaları çok ama çok önemli bir görevdir. Bunu Jardel hiç yapamazken, Marcio da çok düşük bir yüzdeyle becermeye çalışmaktadır. Hâl böyle olunca, Terim''den kalma alışkanlıkla ve sistem gereği, Okan da, Suat da, Emre de, o boşluğa çıktıklarında, arkalarındaki savunmalarıyla aralarında derin boşluklar bıraktılar. Çıkmadıklarında da G.Saray pozisyon üretemedi. St.Gallen gibi sınırlı gücü olan bir topluluk bundan çok yararlandı ve pozisyon buldu. İkinci yarıda Okan, Suat, Emre üçlüsü pres alanını kendi yarı alanlarına yakın bir yere çekince, arzulanan ve de gereken dar alan oluşturuldu ve rakip, sahadan tam anlamıyla silindi gitti. Bu bölümde Marcio''nun biraz daha hareketlenişinin, Faruk''un da orta alanıyla işbirliğini mükemmel zamanlama ile yapışının rolü inkâr edilemezdi. İşte kimileri G.Saray''ın o müthiş orta alanını bilinçsizce eleştirerek büyük yanlışa düştüler. Gelelim sadede... G.Saray''da, ileri uç elemanları, kim olurlarsa olsunlar, kendi orta alan bloklarıyla rakip geri blok arasındaki bölgeyi dolaşıp, (Arif gibi, Hakan gibi, hatta Hasan Şaş gibi) orada pres yapamazlarsa, bloklar arasında meydana gelecek boşluklar dar alan felsefesini zedeler ve de Terim''in takımının yerinde yeller eser. Okan, Suat, Emre üçlüsünün performansı da düştükçe düşer. Haaa Jardel gol atar... Ama G.Saray hiçbir Avrupa kupası maçından önce "Bunu da devirir" güvencesini ne yüreğimizde hissedebiliriz, ne de kafamızda şekillendirebiliriz.

