Doğalgaz boru hattıyla Türkiye’den Suriye’ye umut

A -
A +

2024 sonunda Esad rejiminin çökmesiyle birlikte Suriye’de taşlar yeniden yerinden oynadı. Ancak burada asıl mesele rejimin yıkılması değil; bu boşluğun kimler tarafından, nasıl doldurulacağıydı. Bu noktada Türkiye’nin sahaya yalnızca askerî ya da insani değil; stratejik, uzun vadeli ve kurucu bir vizyonla girdiği görülüyor. Kilis’ten Halep’e uzanan doğalgaz boru hattı işte bu vizyonun sessiz ama kararlı bir sembolü.

 

Her boru hattı bir altyapı meselesidir; ama aynı zamanda bir jeopolitik iddiadır. Türkiye’nin yeni dönemde Suriye’ye uzattığı bu enerji hattı, yüzeyde teknik bir iş birliği gibi görünse de, özünde çok daha fazlasını ima ediyor: Dış politikanın yeni yönünü, Orta Doğu’daki pozisyonun yeniden tarifini ve enerji diplomasisinin diplomatik mimariyle iç içe geçtiği yeni bir dönemi.

 

Bu bağlamda Türkiye-Suriye gaz hattı, klasik enerji hatlarından ayrışıyor. Bu hat yalnızca gaz değil; norm, model ve nüfuz taşıyor. Türkiye artık kriz sonrası Orta Doğu’da şekillendirici bir aktör olmayı sadece söylemle değil, fiilî uygulamalarla sürdürüyor. Bu çerçevede gaz hattı, Türkiye’nin “güvenlikten kalkınmaya, kalkınmadan siyasi çözüme” uzanan yeni dış politika doktrininin somut bir uzantısı.

 

2000’lerin başındaki “komşularla sıfır sorun” politikasının yerini artık “sınır ötesindeki kırılgan bölgelerde istikrar inşası ve yapısal dönüşüm” yaklaşımı aldı. Hedef, çevredeki kırılgan yapıları kurumsallaştırmak, bölgesel istikrarı yalnızca Türkiye için değil, bölge halkları için de kalıcı hâle getirmek. İkinci Suriye Geçiş Hükûmeti’yle kurulan enerji temelli ortaklık, bu anlamda salt iktisadi değil, yapısal bir politik inşadır.

 

Hat, Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen doğalgazın Kilis üzerinden Halep’e taşınmasını hedefliyor. Günde 6 milyon metreküplük gaz akışıyla 1.000 megavatlık elektrik üretimi planlanıyor. Rakamlar teknik olarak mütevazı olabilir; ancak savaşla yıkılmış bir toplum için bu, sadece enerji değil, bir gelecek umududur. Elektriğe günde yalnızca birkaç saat ulaşabilen milyonlar için enerji; sadece lambaları değil, kamusal düzeni, siyasal meşruiyeti ve toplumsal barışı da aydınlatır. 

 

Bu tür altyapılar, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yeniden işlemesini, üretimin başlamasını ve toplumsal hayatın yeniden inşasını mümkün kılar. Türkiye’nin buradaki rolü artık askerî değil; kurumsallaştırıcı ve kalıcıdır.

 

Enerji hatları çoğu zaman bir “etki alanı haritası”dır. ABD’nin Irak’a müdahalesinden Çin’in Kuşak-Yol Girişimi’ne kadar bu dinamik hep geçerli olmuştur: Hat nereye uzanıyorsa, orada bir nüfuz alanı inşa edilir. Türkiye’nin Halep’e gaz taşıyan hattı da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Burada yalnızca bir enerji transferi değil; bir Türkiye vizyonunun ihraç edilmesi söz konusudur. Bu vizyon, güvenlik eksenli değil; normatif, teknik ve kalkınma temelli bir jeopolitik açılım sunmaktadır. Katar’dan Azerbaycan’a, Avrupa ülkelerinden Birleşmiş Milletler’e kadar pek çok aktörün bu projeye mesafeli değil, destekleyici yaklaşması da Türkiye’nin yeni dış politika modelinin meşruiyet kazandığını gösteriyor.

 

Bu projeyle Türkiye yalnızca enerji hattı değil, aynı zamanda mülteci meselesinin çözümüne dair yeni bir paradigma kuruyor. 4 milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapan bir ülke olarak artık yalnızca sınır korumakla değil, gönüllü ve onurlu dönüşün koşullarını hazırlamakla da ilgileniyor. Bir insan, ancak doğduğu yerde elektriği varsa, hastanesi, okulu, güvenliği varsa geri döner. Türkiye, bu hattı inşa ederek yalnızca geri dönüşe kapı aralamıyor; bizzat dönüşün altyapısını kuruyor. Bu, mülteci sorununu bir güvenlik krizinden kalkınma meselesine taşıyan ciddi bir yön değişikliğidir.

 

Suriye savaşının açtığı boşluk sadece toprakla sınırlı değil; kavramsal bir boşluktur. Devlet ile toplum arasındaki bağ kopmuştur. Türkiye, doğalgaz boru hattı üzerinden bu bağı yeniden kurma imkânı sunuyor. Bu; tankla, topla değil; enerjiyle, altyapıyla, insan onurunu önceleyen projelerle yapılan bir dış politikadır.

 

Türkiye burada sadece enerji değil, bir model ihraç etmektedir:

 

Güvenlik olmadan kalkınma olmaz.

 

Kalkınma olmadan dönüş olmaz.

 

Dönüş olmadan barış kurulmaz.

 

Bu zincirin halkaları Türkiye’nin Suriye politikasını teknik değil; ahlaki ve stratejik bir düzleme taşımaktadır.

 

Türkiye-Suriye gaz hattı, bir mühendislik başarısından fazlasıdır. Bu proje, Türkiye’nin sınır ötesi sorumluluğunu nasıl tanımladığını gösteren güçlü bir jeopolitik ifadedir. Barutun, betonun ve belirsizliğin hâkim olduğu Orta Doğu’da Türkiye artık başka bir dili konuşmaktadır: istikrarın, dönüşün ve ortak geleceğin dili.

 

Bu boru hattı bir sınırı aşmıyor; savaş sonrası enkaz altındaki hayata, yeniden başlayabilme imkânı taşıyor.

 

Türkiye, bu hatla sadece Suriye’nin değil; Orta Doğu’nun istikrar arayışına yeni bir yön öneriyor.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.