Türkiye’de belediyeler ile merkezî hükûmet arasındaki ilişkiler, çoğu zaman finansman mekanizmaları üzerinden tartışılır. Altyapı yatırımları, ulaşım projeleri, çevre çalışmaları ve afet yönetimi için iç ve dış kredilere erişim, devletimizin büyüyen kapasitesinin ve kararlı yönetim anlayışının göstergesidir. Ancak bazı kesimler, teknik ve hukuki süreçleri siyasi bir manipülasyon olarak sunmaya çalışır. Son örnek, Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı 18 milyon avroluk Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası (AKKB) kredisidir.
Sosyal medyada ve bazı yayın organlarında "Belediye AK Parti’ye geçince servet akıyor!", “Kredi, belediye başkanının AK Parti’ye geçmesinden sonra serbest bırakıldı” algısı oluşturuldu.
Oysa belgeler, sürecin tamamen planlı ve disiplinli olduğunu ortaya koyuyor. Mezkûr tartışmanın konusu olan kredi anlaşması 21 Aralık 2023’te imzalandı; ihtiyaç analizi Temmuz 2024’te başlatıldı, Mart 2025’te tamamlandı. Strateji ve Bütçe Başkanlığı Ocak 2025’te yatırım programını kesinleştirdi. Belediye Meclisi kararı 15 Mayıs, İLBANK Yönetim Kurulu kararı 27 Mayıs’ta alındı. Haziran-Temmuz aylarında hukuki ve teknik revizyonlar tamamlandı; fizibilite raporu 17 Temmuz’da AKKB tarafından onaylandı. Alt kredi anlaşmaları 6 Ağustos’ta imzalanarak, 18 Ağustos’ta Aydın’a 18 milyon avro aktarılmıştır. Kısacası uluslararası bir finansmanın temin edilip aktarım süreci kendi takvimi içerisinde işletildi ve hiçbir parti ayrımı gözetilmedi.
Bu detaylı süreç, devletin kararlılığı ve takvim disiplini sayesinde siyasi geçişlerden bağımsız olarak yürütülmüştür. Algılar yanıltıcı olabilir, ama devletin disiplinli işleyişi her zaman gerçeği ortaya koyar.
Rakamsal veriler de durumu netleştiriyor. 200 milyon avroluk toplam kredi paketinde, yararlanıcı Belediyelerin %70'i CHP yönetimindedir: Adana 29 milyon, Antalya 23 milyon avro, Aydın 18 milyon avro, Bursa 16 milyon avro Mersin 27 milyon, Muğla 22 milyon avro, almıştır. Yani devletimiz, siyasi aidiyetten bağımsız olarak, hizmetin ve yatırımın önceliğini belirlemiş, muhalefet belediyelerine %70’e varan destek sağlamıştır. Buradaki süreç ise belediyelerin sürdürülebilir ve temin edilen kredilere olan uygunluğuna göre belirlenmiştir, herhangi bir farklı değer referans alınmamıştır. Yani tamamen objektif bir tayin süreci belirlenmiştir.
Buna ek olarak HİB (hibe) uygulamaları da bu stratejiyi pekiştiriyor. Devlet, yerel yönetimlerin projelerini ve ihtiyaçlarını analiz ederek, belediyelerin kapasitesine göre hedefe yönelik hibe desteği sunmaktadır. Bu mekanizma, sadece yatırımın etkinliğini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda ülke genelinde dengeli kalkınmayı ve sosyal hizmetlerin sürekliliğini garanti altına alıyor. CHP’li belediyeler de bu kapsamda stratejik yatırımlarını hayata geçirme fırsatı bulmuş, devletin kaynak planlaması sayesinde halkın hizmetine kesintisiz erişmişlerdir.
Aydın örneği, Türkiye’de devletin güçlü ve tutarlı yönetimini gözler önüne seriyor. Siyasi manipülasyon girişimleri, belgelerle kolayca çürütülebiliyor. Algı ile gerçek arasındaki fark, kamuoyu şeffaf ve doğru bilgiye eriştiğinde tamamen ortadan kalkıyor. Bu tablo, sadece Aydın’ı değil, Türkiye’de belediyecilik anlayışını ve merkezî yönetimle yerel yönetimler arasındaki iş birliğini de ortaya koyuyor.
Analitik olarak bakıldığında, devletin bu tutarlılığı üç boyutta öne çıkıyor: İlk olarak, krediler ve hibeler, planlı takvim ve mevzuata bağlı olarak dağıtılıyor; ikinci olarak, yatırım kararları ve kaynak aktarımı, siyasi değişimlerden bağımsız yürütülüyor; üçüncü olarak, şeffaf belgeler sayesinde kamuoyu doğru bilgiye erişebiliyor ve yanlış algılar çürütülüyor. Bu yaklaşım, devletimizin hem güçlü hem de güvenilir bir yönetim modeline sahip olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak, Türkiye’de belediyecilik siyasi bir oyun alanı değil; disiplinli, şeffaf ve hedef odaklı bir yönetim sürecidir. Özellikle yaşı neredeyse Cumhuriyet’in yaşıyla eşit olan İLBANK’ın yerel yönetimlere sağladığı mali ve teknik desteğin tamamen objektif kriterlerin ve ihtiyaç analizlerinin sonucu olduğunu bu veriler ışığında söyleyebiliriz. Krediler, hibeler ve yatırımlar planlı bir takvim dâhilinde uygulanmış, CHP’li belediyelere de önemli destekler sağlanmıştır. Buna rağmen bazı CHP’li yöneticiler, devletin sağladığı desteği görmezden gelerek “devlet bize kaynak vermiyor” iddialarında bulunuyor; üstelik bu açıklamalar, zaman zaman yolsuzluk ve kamu kaynaklarının halkın menfaatlerini hiçe sayacak şekilde kullanıldığı iddialarıyla da gündeme geliyor. Analitik olarak bakıldığında, bu tür söylemler devletin güçlü ve şeffaf işleyişini gizleme ve algı oluşturma çabası olarak okunabilir. Devletin disiplinli ve tutarlı yönetimi, algı tuzaklarını boşa çıkarıyor ve vatandaşın gözünde güveni pekiştiriyor. Bu tablo, sadece bugünün değil, geleceğin belediyecilik anlayışının ve halkın menfaatini önceliklendiren yönetim modelinin de teminatıdır.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...