Şarm el Şeyh’te kurulan yeni vesayet düzeni

A -
A +

Bugün Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde toplanan “Orta Doğu Barış Zirvesi”, Gazze savaşının bitişine giden yolda yeni bir döneme işaret ediyor. ABD Başkanı Donald Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin eş başkanlığında düzenlenen zirve, resmî olarak “barışı kalıcı hâle getirme” amacı taşıyor. Ancak gerçekte masaya oturanlar kadar, masayı kuranların da sorgulanması gereken bir tabloyla karşı karşıyayız.

 

Trump’ın birkaç gün önce yaptığı açıklamada söylediği gibi, bu zirve yalnızca Gazze’nin yeniden inşasına değil, “Orta Doğu’da kalıcı barış mimarisine” odaklanacak. Fakat bu mimarinin duvarlarını kim örecek, temellerini kim atacak sorusu bugün bölgedeki tüm dengeleri belirleyecek.

 

 

Trump’ın gövde gösterisi ve yeni harita arayışı

 

 

Trump, İsrail Meclisi’nde yaptığı uzun konuşma sırasında ayakta alkışlandı; kendisine “barışın güvercini” ünvanı verildi. Ancak bu sembolik jestin ardında, Filistin halkının değil, İsrail’in güvenlik önceliklerinin merkezde olduğu bir stratejik yönelim yatıyor. ABD’nin yeni planı, Mısır’ı güvenlik garantörü, Katar’ı finansör, İsrail’i ise caydırıcı güç olarak konumlandırıyor.

 

Yani savaş bitiyor ama vesayet başlıyor.

 

Bu yapı, Gazze’nin yeniden inşasını, Batı destekli sermaye gruplarının -başta Jared Kushner’in yönettiği Affinity Partners ve son dönemde gündeme gelen Eternity Capital gibi fonların- eline teslim ediyor. Bu fonlar, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) ve Katar Yatırım Otoritesi’nden milyarlarca dolarlık kaynak alarak bölgeyi bir “yatırım laboratuvarına” dönüştürmeyi hedefliyor. Ancak bu, insanlık dramını yatırım fırsatına çevirmekten başka bir şey değil.

 

 

Gazze Halkı: Barışın bedelini ödeyenler

 

 

Bugün kimse yeterince konuşmuyor ama Gazze’de hâlâ doktor yok, gazeteci yok, öğretmen yok binlerce insan enkaz altında. İsrail şirketlerinin kaldırdığı molozların arasında kimliği belirsiz yüzlerce sivilin kalıntıları var. Bu savaş, sadece toprakları değil, bir halkın belleğini de yıktı.

 

Eğer zirve bu enkazın altında kalan insanlık meselesini konuşmadan “barış” diye imza atarsa, bu, bir ateşkes değil bir sus payı olur. Gerçek barış, yeniden inşa planlarının merkezine insanı koymadıkça gelmeyecek.

 

 

Türkiye’nin masadaki sessiz gücü: “İnsani Meşruiyet”

 

 

Trump’ın çağrısıyla 20’den fazla ülkenin davet edildiği zirvede Türkiye de yer alıyor. Bu, Ankara’nın bölgedeki diplomatik ağırlığının inkâr edilemez bir göstergesi. Gazze halkıyla tarihî ve duygusal bağ kurabilen tek NATO ülkesi Türkiye’dir. Batı ile İslam dünyası arasında hâlâ konuşabilen, her iki dile de vicdan diliyle hitap edebilen tek aktör yine Türkiye’dir.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, Dışişleri Bakanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı’nın yürüttüğü diplomatik hatlar; sadece barış masasında değil, sahada da görünür bir insani irade oluşturdu. Bugün Gazze’ye ulaşan her yardım tırında, açılan her geçici hastanede, Türkiye’nin “devlet aklı” ve “merhamet diplomasisi” vardır. ABD, Türkiye’yi masanın merkezine koymak istemese de, bu coğrafyada hiçbir masa Türkiye’yi dışlayarak ayakta kalamaz.

 

 

Yeni vesayet dönemi mi, gerçek barış mı?

 

 

Zirvenin ana başlıkları -silahsızlanma, sınır güvenliği, yeniden inşa ve rehine takası- kulağa barışın teknik adımları gibi geliyor. Oysa perde arkasında, Gazze’nin siyasi geleceğini kontrol altına almak isteyen yeni bir vesayet sistemi kuruluyor.

 

ABD ve İsrail’in öngördüğü bu model, “barış” adı altında bir tür yönetim vesayeti oluşturuyor: Para Körfez’den, güvenlik Mısır’dan, kontrol Tel Aviv’den, meşruiyet ise Türkiye’nin varlığından gelecek...

 

Ancak tarihin bize öğrettiği bir gerçek var: İnsanı merkeze almayan her barış, yeni bir savaşın provasıdır.

 

Gazze’de barışın değil, onurun ve adaletin yeniden inşa edilmesi gerekiyor.

 

Bugün Şarm el Şeyh’teki masada imzalanacak her belge, sadece bölgenin değil, insan vicdanının da sınavı olacak.

 

Ve yarın, zirvenin sonuç bildirgesi yayımlandığında, barışın kimin kaleminden yazıldığını daha net anlayacağız.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.