Türkiye egemen diplomasi anlayışıyla Suriye’nin yeniden inşasında liderliğe hazır

A -
A +

Dün; ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki buluşmasıyla gerçekleşen tarihî zirve, yalnızca Orta Doğu’nun değil, küresel diplomasinin de yeni dengelerle şekillendiği bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçti. 

 

ABD-Suriye ilişkilerinde son 25 yılın en yüksek düzeyli diplomatik teması oldu. Ancak bu zirvenin asıl stratejik anlamı, görüşmeye Sayın Cumhurbaşkanımızın çevrim içi katılımıyla çok daha derin bir boyut kazandı.

 

Edinilen bilgilere göre Sayın Cumhurbaşkanımız, toplantıda yaptığı konuşmada Türkiye’nin Suriye’de barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik kararlılığını güçlü bir şekilde dile getirdi. Türkiye’nin yalnızca askerî varlığıyla değil, diplomatik gücü ve yeniden inşa süreçlerindeki liderliğiyle de bölgedeki barış sürecinin merkezinde yer alacağını vurguladı. Uzun yıllardır süren yıkımın ardından Suriye’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini ifade eden Sayın Cumhurbaşkanımız, bu sürecin ancak kapsayıcı bir diplomasiyle mümkün olacağını belirtti.

 

ABD’nin Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımları kaldırma kararı, yalnızca bir ambargonun sona erdirilmesi değil, aynı zamanda yeni bir dönemin başlangıcı niteliğinde. Bu adım, Suriye’deki iç savaşın oluşturduğu tahribatın onarılması ve yeniden yapılandırılması için önemli bir fırsat sunuyor. Türkiye, bu süreçte devreye girerek güçlü müteahhitlik sektörü, altyapı projelerindeki liderliği ve ekonomik kalkınma vizyonuyla Suriye’nin imarını üstlenmeye hazır. Sayın Cumhurbaşkanımız, toplantıda Türkiye’nin bu yapıcı rolünü vurgularken, Şam yönetimiyle kurulacak doğrudan diyalogların önemine dikkat çekti.

 

Bu noktaya gelmek elbette kolay olmadı. Türkiye, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları ile sahada elde ettiği güvenlik üstünlüğünü diplomasiyle pekiştirdi. Bu operasyonlar, yalnızca sınır güvenliğimizi sağlamakla kalmadı, aynı zamanda terör koridorunu bertaraf ederek Suriye’nin kuzeyinde istikrarın yeniden tesis edilmesini sağladı. Bu uğurda canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle yâd ediyorum. Vatan savunması uğruna verilen bu mücadeleler, bugün Orta Doğu’da sağlanmaya çalışılan barışın teminatı olarak tarihe geçti.

 

Bu zirve, Türkiye’nin sahada kazandığı askerî başarıları diplomasiyle taçlandırdığı bir dönemin habercisi oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliğiyle Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump ile kurulan temas, Suriye’nin yeniden inşa sürecinde ekonomik kalkınmanın önünü açacak stratejik bir iş birliği olarak şekillendi. Özellikle Türk müteahhitlik sektörü ve enerji altyapısında oynayacağı rol, Suriye’nin yaralarını sarmakla kalmayacak, bölgenin ekonomik kalkınmasına da büyük bir ivme kazandıracak.

 

Bu yeni diplomatik köprüler yalnızca ekonomik projelerle sınırlı kalmayacak; aynı zamanda bölgesel siyasi istikrarın sağlanmasına yönelik önemli adımları da beraberinde getirecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürütülen çok boyutlu strateji, Orta Doğu’nun yeniden şekillendiği bu dönemde ülkemizin merkezî rolünü daha da pekiştiriyor. ABD’nin bölgedeki askerî varlığını azaltması, Ankara’nın stratejik ağırlığını daha görünür hâle getirirken; terörle mücadelede sağlanan başarılar, Türkiye’yi masada daha güçlü bir konuma taşıyor. Aziz şehitlerimizin emaneti olan bu topraklarda, barışı ve güvenliği tesis etmek, devletimizin kararlılığı ve stratejik vizyonuyla mümkün olacaktır.

 

Orta Doğu’nun yeniden şekillendiği bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’nin masada güçlü bir aktör olarak yer alması, bölgedeki güç dengelerini yeniden tanımlıyor. İsrail açısından bu gelişme, Suriye ile normalleşme sürecinin hızlanması ve Türkiye’nin bölgedeki diplomatik etkisinin artması anlamına geliyor. Özellikle Türkiye’nin Şam yönetimiyle müzakere masasında yer alması, İsrail’in güvenlik politikalarını doğrudan etkileyecek stratejik değişimlere kapı aralayabilir.

 

İsrail, bölgede kendi güvenliğini sağlamak adına Suriye’deki istikrarsızlıktan yıllardır faydalandı. Ancak Türkiye’nin aktif diplomatik girişimleriyle Suriye’nin yeniden yapılandırılması ve uluslararası toplumun desteğini alması, İsrail’in güvenlik stratejilerini gözden geçirmesini gerektirebilir. Dahası, Türkiye’nin barış odaklı politikalarının bölgesel destek bulması, İsrail’in yalnızlaştığı bir diplomatik atmosfer oluşturabilir...

 

Özetle, İsrail bu süreçten, Türkiye’nin Orta Doğu’da artan etkisini göz önünde bulundurarak, yeni bir güvenlik ve diplomasi stratejisi geliştirmek zorunda kalacak. Ancak unutmamak gerekir ki, yıllardır Filistin topraklarında uyguladığı zulüm, insanlık dışı bu soykırım İsrail’in yalnızlaşmasını hızlandırıyor. Artık bölgede yeni bir düzen kurulurken, mazlumların ahı yerde kalmayacak ve dökülen masum kanlarının hesabı mutlaka sorulacak... İsrail, tarihin doğru tarafında yer almadığının farkına vardığında, çok geç kalmış olacak. Bölgedeki yeni diplomatik iklim, soykırımı ve işgali meşrulaştıran bu zihniyetin sonunu getirecek adımları da beraberinde getirecek.

 

 

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.