Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’ın tahliyesine ilişkin “Türkiye için hayırlı olacaktır” sözü, yalnızca bir yargı sürecine işaret etmiyor; devlet aklının ulaştığı yeni eşiği gösteriyor. İlk bakışta şaşırtıcı görülebilecek bu ifade, aslında Cumhur İttifakı’nın kurucu ilkesi olan “devletin bekası” anlayışı içinde tutarlı bir çizginin devamıdır. Çünkü Türkiye, dağlarda, kentlerde sona eren terörle mücadelesini artık hukuk zemininde de tamamlamaktadır.
Sayın Bahçeli’nin bu sözlerinin ardından, MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Feti Yıldız’la görüştüm.
Yıldız, kamuoyunda yoğun yankı uyandıran bu açıklamanın hukuki boyutunu detaylarıyla anlattı ve sürecin arka planını çarpıcı biçimde özetledi. Yıldız, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne 1954’te taraf olduğunu, 1987’de bireysel başvuru hakkını tanıdığını ve 1990’da AİHM’nin bağlayıcı yargı yetkisini kabul ettiğini hatırlatarak şöyle dedi:
“İdare, hukukun üstünlüğü ilkesi gereği ulusal mahkeme kararını nasıl yerine getiriyorsa, AİHM kararını da yerine getirmek zorundadır.”
Bu vurgu, devletin imzasına ve hukuk düzenine sadakatinin altını çizmesi bakımından tarihî önem taşıyor. Sayın Feti Yıldız’ın ifadesiyle:
“Mahkeme Bakanlıkla yazışarak kararın aslını isteyebilir. Bu aşamadan sonra mahkeme tarafından tahliye kararı verilecektir.”
Dolayısıyla Demirtaş’ın serbest bırakılması bir “af” ya da siyasi jest değil; Türkiye’nin üstlendiği uluslararası yükümlülüğün yerine getirilmesidir. Devletin sözü, onun namusudur. Bu noktada Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan "Burası bir yargı ülkesidir, yargı ne derse o olur" açıklaması da, devletin kurumsal tutarlılığına vurgu yapmaktadır.
Gündelik tartışmaların ötesinde asıl mesele, bir kişinin tahliyesinden çok daha geniştir. Bu süreç, “terörle mücadele” döneminden “terörsüz Türkiye” dönemine geçişin; yani bir miladın eşiğinde olunduğunun işaretidir. Devlet, artık terörü yalnızca güvenlik tedbirleriyle değil; hukuk, diplomasi ve meşruiyet yoluyla tasfiye etme iradesini göstermektedir. Bu dönüşüm, Cumhur İttifakı’nın kuruluş felsefesiyle de örtüşür: "Güçlü devlet adaletle var olur."
Toplumun bir kesimi “Dün terörist dediniz, bugün nasıl serbest bırakılacak?” diye sorabilir. Oysa devlet aklı günübirlik duygularla değil, tarihî süreçlerle hareket eder. Türkiye, terörün fiilen ve ideolojik olarak tasfiye edildiği yeni bir evreye giriyor. Bu nedenle alınan her karar; terörle mücadele döneminin refleksleriyle değil, terörden arındırılmış bir ülkenin hukuk düzeniyle şekillenmektedir.
Bu fark bir milattan öte, devlet siyasetine yön veren stratejik bir duruştur; güvenlik politikalarıyla sağlanan istikrarın yanına, hukuk eksenli istikrar anlayışı da eklenmiş durumdadır. Terörün meydana getirdiği olağanüstü şartlar geride bırakılırken devlet, meşru zeminini hukukun mutlak üstünlüğüyle tahkim etme safhasına giriyor.
Dolayısıyla bugün atılan adımlar, kaos ve çatışmayla çevrelenmiş eski Türkiye’nin değil; beka kaygısını "barışla", egemenlik iradesini "hukukla" tahkim eden yeni Türkiye’nin adımlarındandır...
Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi elbette yargının takdirindedir; ancak süreç boyunca devletin tutumu herhangi bir siyasi eğilimden çok, millî bekanın hukuk temelli korunmasını göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, karar ne olursa olsun hukuka bağlıdır. Devletin büyüklüğü duygularla değil, ilkelerle ölçülür.
Sayın Bahçeli’nin “Türkiye için hayırlı olur” vurgusu yüzeyde bir temenni değil; derin bir devlet okumasıdır. MHP lideri burada, hukukun gereğini yerine getirmenin Türkiye’ye istikrar, meşruiyet ve iç barış kazandıracağına dikkat çekiyor. Hukuk devletinde adaletin tecellisi yalnızca bireyler için değil, devletin bekası için de hayırlıdır; adalet geciktiğinde güven sarsılır, adalet tesis edildiğinde milletin devlete olan itimadı pekişir...
Türkiye, terörle değil hukukla güçlenecektir; kaosla değil adaletle büyüyecektir. Devletin selameti, adaletin zamanında ve eksiksiz tecellisinde saklıdır. Çünkü adaleti yaşatmak, devleti yaşatmaktır.
Bugün Türkiye’nin önünde bir tercih değil, bir mecburiyet vardır: Devlet, kendi bekasının teminatını hukukun üstünlüğünde bulmak zorundadır. Uluslararası yükümlülüklere sadakat, dış baskıya boyun eğmek değildir; imzanın, sözün ve devlet ciddiyetinin gereğini yerine getirmektir.
Cumhur İttifakı’nın kurucu ruhu da tam burada vücut bulmaktadır: “Terörsüz Türkiye” hedefi, sadece güvenlik siyasetinin değil, millî bekanın yeni tanımıdır. Çünkü hukuk zemininde alınan her karar devleti yıpratmaz; aksine itibarını tahkim eder. Bugün Türkiye, bir yargı kararını değil, kendi tarihî olgunluğunu uygulamaktadır.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...