Perşembe gecesi Galatasaray'ın Ali Sami Yen'deki uzun zamandır Galatasaraylıların hasret aldığı "güzel futbolunu seyrederken", bir futbolcu için "ikinci yarının ortalarına gelindiğinde" şöyle diyordum, ekrana karşı; "Messi misin, mübarek?.." Bu futbolcu "genç" Aydın'dı!.. Dün sevgili Mehmet Demirkol da Aydın için "şunları" yazmıştı: "Avrupa kampının sonunda artık Galatasaray macerasının bitmek üzere olduğunu düşünüyordum. Ama Netanya karşısındaki iki maçta gösterdiği muhteşem performansı ancak 'kendi çapında bir Messi' olarak tanımlayabilirim. Umarım bu performansı sürekli olur. Çünkü Türk futbolu uzun süredir onu bekliyor." "Galatasaray'ın Aydın'ı yurt içi transferlerde takasta kullanacağı" haberlerini okudukça, "Bu nasıl yöneticilik" diye isyan ediyordum; ama düşününce "yöneticilerin de haklı olduğunu" görüyordum; Aydın "büyük ve parlak geleceğine asılmıyor, şans verildiği maçlarda ipe un seriyordu!.." Anlaşılan "Rijkaardsilin ona iyi geliyor"; devam!.. Ya Nonda; "ürkek başladığı maçı", müthiş bir finişle bitirdi ve yöneticilerine "Baros'un yedeği ya da yanı için başka adam aramayın" mesajını verdi; "böyle düşünen" ve "Forvete değil, savunmada adama ihtiyaç var" diyen Hocası'nı haklı çıkardı!.. Dahası, "Nonda ile olmaz" diyen beni ve "benim gibi düşünenleri" de fena hâlde mahcûp etti; dilerim kalır ve mahcûp etmeye devam eder!.. Ona da "Rijkaardsilin iyi gelmiş" anlaşılan!.. İşte "iyi hoca farkı"; Adnan Polat Başkan'ın ve Adnan Sezgin'in "kulakları çınlıyor mu?!.." Galatasaray'da yılın sorusu!.. "Teknik direktör yeni, sabır gerek" sözleriyle geçen sezon "her şey kaybedilene kadar" Galatasaray camiasını uyutmaya çalışan yöneticiler ve "bu zihniyete alkış tutup, destek veren" yorumcu - yazar - çizer arkadaşlarımız, bilmem ki bugünlerde "kaliteli ve Galatasaray'a yakışır" bir teknik direktörün, "bir ayda, evet sadece bir ayda neler yapabileceğini" görerek, "Skibbe'yi ve Skibbe'nin getirilişini eleştirdiğimizde", koro hâlinde "Bunlar Galatasaray düşmanları" demelerinden doğan bir "mahcûbiyet hissi" duyuyorlar mı?.. Arjantin ve biz!.. Arjantin'de "Futbol Federasyonu Birinci Lig Maçlarını süresiz erteledi"; kıyamet koptu!.. Federasyon Başkanı ise "bir adım geri atmayacaklarını" söyleyerek dedi ki; "Kulüplerin 190 milyon dolar borçları var, futbolcularına para veremiyorlar; bu durumu düzeltene kadar ligleri oynatmayacağız!.." Dikkat edin; "bütün kulüplerim toplam borcu", işte 190 milyon dolar!.. Yani, "bizdeki bir büyük kulübün borcu kadar", hatta mesela "Galatasaray'ın borcundan çok daha az!.." Peki, "bizim" Federasyonumuz ne yapıyor?.. "Borç içindeki" kulüplerin, transfere, hem de çoğu "abuk sabuk" transfere hâlâ "onlarca milyon dolarlar dökmelerini" seyrediyor!.. Sey - re - di - yor!!!! İyi seyirler!.. Geçmiş olsun!.. UEFA Şampiyonu Shakhtar Donets'in "FC Timisoara" adlı Rumen takımına "Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda elenmesi" büyük sürpriz oldu!.. Tıpkı, Galatasaray'ın Trömsö'ye elenmesi gibi!.. Futbol bu, her şey olur!.. Lucescu'yu, "Türkiye'yi, Çavuşescu Romanyası'na benzettiği için" sevmem, "teknik direktör" olarak da "defansif futbol aşığı olduğu için" pek tutmam, ama "bu elenişe üzüldüm"; geçirdiği kalp krizinden kısa bir süre sonra, "böyle bir elenişi" hak etmedi; yazık oldu!.. Yelkenler suya iniyor!.. TOKİ'nin Eren Talu'nun üzerine "insafsızca gittiğini" düşünmüşümdür, hep!.. Bu gidişin "hayırlı olmadığını" ve Galatasaray'ın "stat işini mahkemelere kadar düşürerek" uzattıkça uzatacağını da düşünmeden edememişimdir!.. Son gelişmeler "haklı olduğumu" göstermeye başladı!.. TOKİ, "stadı yeniden ihaleye çıkardı"; zannediyorlardı ki; "kıran kırana bir rekabet olacak"; heyhaaat!.. "Tek firma girdi" ihaleye ve "verdikleri" ile TOKİ'yi "tam bir hayal kırıklığına uğrattı", ihale iptal edildi!.. Şimdi "ikinci ihale" yapılacak!.. "Dikkat buyurunuz" ve de "altını çiziniz"; TOKİ, ikinci ihale öncesi, "ihale şartlarını epey yumuşattı!.." Şimdi sormak hakkımız değil mi; "aynı yumuşaklığı Eren Talu ortaklığına gösterseydiniz", stat işi "böylesine dipsiz bir kuyuya yuvarlanır mıydı?.." Ali Atıf Bir Hocamızın, "perşembe günü" Bugün Gazetesi'nde "bu konuda yazdığı yazıyı okuyanlar", ne demek istediğimi çok iyi anlamışlardır!.. Okuyamayanlar da, bulup okusunlar; TOKİ Başkanı'nın "Seyrantepe konusundaki meydan okuyuşunun", hem TOKİ'ye, hem de Galatasaray'a "nelere mal olacağını" çok iyi anlayacaklardır!.. Bravo!.. Futbol Federasyonu'nun "maç sonları" ile ilgili "iki yeni kararını ve kararları talimatlara eklemesini" doğrusu ya alkışlamamak elde değil!.. Şimdiye kadar, hakemin maçın sonunu ilân eden düdüğü ile beraber, sahanın kenarında "ne kadar adam varsa", polisinden, yöneticisine, yedek oyuncusuna, antrenörüne kadar, herkes sahaya dalabiliyordu; artık yasak!.. "Girene ceza"; fevkâlade!.. Dahası, "maç bitiminde", oyundan atılan futbolcuya ya da teknik adama "hemen mikrofon uzatılıyor", etraflarını "kameralar çeviriyor"ve "kararla ilgili sorular soruluyordu", sporcu ve teknik adam da "o öfke içinde ağzına geleni söylüyor", suçunu daha da ağırlaştırıyor ve Disiplin Kurulları'nı boyluyordu!.. Federasyon, "bunu da yasakladı" ve "stadın dışına çıkana kadar" futbolcunun, teknik adamın "hakem kararı ile ilgili konuşmasına yasak getirdi"; dedi ki; "konuşacaksan, sana bol bol zaman bırakıyorum, düşün, taşın öyle konuş" dedi; kutlarım!.. Erman Toroğlu hocam, ilk kararı destekliyor, ikinciye karşı çıkıyor; "Bırakım adam konuşsun, ceza alacaksa da alsın" diyor!.. Eeee, "canlı yayını yapan kanalın yorumcusu olursan, elbette böyle konuşursun", o öfke içinde "öyle lâflar edilsin" ki, reytingler patlasın, "gece" de Maraton Programı'nda "bol bol polemik yapılacak" fırsat doğsun!.. Tam bir "Alanda kaçan mı" misali, ama Federasyon "kaçırtmadı!.."