57 yıllık meslek hayatımda çalıştığım basın kuruluşlarının sayısını unuttum!.. "Huzursuzluğun H'sini bile hissetmediğim" tek gazete Türkiye'dir!..
Türkiye'de yazmaya başladığım günlerde, gazetemin bir sloganı vardı ve o slogan sanki "yazarı ve çalışanı" olarak benim ve ailem içindi; "Huzur veren gazete!.."
İşte "bunu sağlayan" insanı kaybettim, Türk basınının Enver Ağabeyi'ni; çok ama çok üzgünüm!..
Şu birkaç ay içinde "hemen hemen her hafta 'elim kaybımız' diyerek, bir, hatta bazı haftalarda birkaç yazı yazdım", her yazım "aynı" dilekle bitiyordu; "Ne olur büyük Allahım, bu son olsun"; olmadı.
"O", sevgili kulu, Ören - Türkiye ve İhlâs ailelerinin babasını da Cennetine aldı, orada nur içinde yatacak.
Türk basınında yeri hâlâ dolmayan bir patronum vardı; Kemal Ilıcak.
Şimdi Türk basınında yeri çok zor doldurulacak bir patronumu daha kaybettim; "sevgi - gönül - hayır insanı olan" Enver Ören.
Bakınız, okuyucularıma "onu anlatacak" çok anlamlı iki satır başı açacağım:
Birinci adım; gazetesinin adını "Hakikat"tan, "Türkiye" ye çevirişi!..
Açın Türk Dil Kurumu'nun Büyük Sözlüğünü, "Türkiye" kelimesinin karşısında "şunlar" yazılı; "Türkiye Cumhuriyeti'nin yer aldığı ülke."
İkinci adım; kurduğu müesseseye "İhlâs" adını verişi!..
Türk Dil Kurumu Büyük Sözlüğünde "İhlâs" kelimesinin karşılığı olarak da şunlar yazıyor; "Temiz sevgi ve yürekten bağlılık - Gönülden gelen dostluk, içtenlik - İbadetlerdeki içtenlik, bağlılık - Kuran surelerinden biri."
"Enver Ören sentezi" işte bu ve bu sentezin "manevi şifresini" görmemek ve anlamamak için kör ve sağır olmak da yetmez!..
Şimdi, Ören - Türkiye ve İhlâs ailelerine büyük bir görev düşüyor; "babaları" Enver Ören'den teslim aldıkları bayrağı, onun yürüdüğü yolda ve "koyduğu ilkeleri hiç unutmadan" çok daha ilerilere götürmek; ona olan borcumuz, ancak böyle ödenir!..

