Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bu yazacaklarım, "sadece" Giray Bulak için değil, "onun gibi yapan" ya da "yapmak isteyen" bütün teknik adamlar için, özellikle de Türk teknik adamlar içindir!. Gençsin, sözüm ona "idealist" geçiniyorsun! Şimdi de yaptığına bak! Başında olduğun takımı, kulübün yöneticileri "senin isteklerin doğrultusunda" kurmuş!. İkinci ligde, önce "play-off" sonra "Birinci Lig hedefi" için büyük yatırımlar yapmış! "Hâlâ, gösterdiğin eksikleri tamamlamak için" transfer peşinde koşuyorlar! Liglerin "ilk turu bitmiş" ve Kombassan Konyaspor "play-off''a kalmış!" Aaaa, o da ne? "Bir dediği nerede ise iki edilmeyen" teknik adam, o "inanılan ve güvenilen" genç ve idealist hoca "Beni Trabzonspor istiyor hadi bana Allahaısmarladık" demeye kalkmıyor mu? Bu nasıl bir meslek anlayışıdır? Bu nasıl "idealizmdir?" Bu nasıl "inanılır ve güvenilir bir hoca" olmaktır? "Trabzon gibi bir büyük takımın başına geçmek benim gibi bir hoca için büyük şans onun için gitmek istiyorum" lâfları, "bu kabul edilemez ayrılışa" mazeret olarak gösterilebilir mi? Ey Giray Bulak! Daha gençsin! Önünde çok uzun yıllar var! "Eğer" güvenilir, inanılır bir hoca olursan, Trabzonspor''ları da, Beşiktaş''ları da, Galatasaray''ları da, Fenerbahçe''leri de çalıştırma imkanına kavuşabilirsin! Ama "böyle yaparsan", yarınlarda "büyük bir heyecanla koştuğun Trabzonspor" seni "kapının önüne koyduğunda", artık "hiçbir büyük kulüp sana inanmayacak ve güvenmeyecektir!" Böyle olunca da "bir daha büyük kulüplerin hocalığını" rüyanda bile göremeyeceksin! Sadece "büyük kulüpler" mi? Anadolu kulüpleri de "seni istediklerinde", bilesin ki "yoğurdu üfleyerek yiyeceklerdir!" Genç meslekdaşlarına "kötü örnek oldun!" Hem de çok kötü! Kendine de yazık ettin, Türk hocalara güvenenlere de! Özyazıcı''nın sonu da mı, kulağına küpe olamadı? Ünlü''nün doğruları! Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, "öfke ile kalktı ama, zararla oturmadı." Zira "doğruları gördü", kendisini uyaranları dinledi ve "Futbol Kanunu''ndaki boşlukları dolduracak" bir "olumlu" tasarının önce Bakanlar Kurulu''na sonra da Meclis''e sevkine dair ilk ve önemli adımı attı! Elbette ki, "onun hazırladığı tasarı" da mükemmel değildir! Ama "eğer açıklananlar ve söylenenler" kanunda, yer alırsa, "eski kanun büyük ölçüde iyileştirilecektir!" "Futbol Federasyonu''nun özerkliğine büyük darbe indirecek hükümler", belli oluyor ki Şenes Erzik''in "yerinde uyarıları ile" tasarıdan çıkarılmıştır! Böylece "tasarı", ilk söylenen ve konuşulan şekliyle "bir intikam taslağı iken", şimdi üzerinde tartışılabilecek "tatminkâr değişiklikler getiren" bir taslak halini almıştır! Belki "Bakanlar Kurulu''nda küçük bazı değişikliklere uğrayacaktır", belki de Meclis''te! Ama "genelde" Fikret Ünlü''nün "hazırlattığı değişiklik tasarısı", Futbol Kanunu''nun 2000''li yıllara uyarlayacak ve temeli sağlamlaştıracaktır! Genel Kurul''un üye sayısının azaltılması, (keşke daha da azaltısa) genel kurulun toplanmasının kolaylaştırılması, "Bakanın gözetim ve denetim yetkisinin netleştirilmesi" kanunda yapılacak değişikliklerin önemli hükümleri olacaktır! "Federasyonun özerkliğine dokunacak hükümlerden vazgeçilmiş olması" Futbol Dünyamızı rahatlatmıştır! Ünlü''yü "olumlu adımları için" kutlamak görevimizdir! Sezar''ın hakkı Sezar''a! "Yanlışlarını eleştirirken", iyi şeyler yaptığında "hakkını vermemek" elbette ki en büyük yanlışımız olurdu; "Bunu yapmayacağız!" Takke düştü! Neymiş? "Trabzon''un içinde yaşamakla, Trabzon''dan 800 kilometre uzakta yaşamak arasında" çok önemli bir fark varmış! "Gazeteci olunursa" Trabzon''dan değil 800 kilometre uzakta, 8000 kilometre bile uzakta olunursa "gerçekler öğrenilir, yorumlanır ve doğrular yazılabilirmiş!" Ama "gazeteci olunmazsa" ve sadece "dibek dövücünün hınk deyiciliğine soyunulursa," Trabzon''un göbeğinde de oturulsa "gerçekler görülmez, objektif yorumlar yapılmaz, doğrular yazılamazmış!" "Adını ve hangi gazetede yazdığını unuttum," aylar önce Trabzon''dan "böyle bir mesaj gönderilmişti!" "Bu mesajda" bir başka "mesaj daha" saklı idi: "Sonuna kadar Necmi Perekli''nin ve Ahmet Suat Özyazıcı''nın arkasındayız!" Şimdi görüyoruz ki, ne Perekli''nin arkasında kimse var, ne de Özyazıcı''nın! "Gerçekte" daha açıkçası, "kimin arkasında olduklarını söylemeye cesaret edemeyenlerin" ve de "dibek dövücünün hınk deyicisi" etiketinin yapıştırılmasından korkanların takkeleri düştü: "Onlar ne Perekli''nin, ne de Özyazıcı''nın arkasındaydılar!" "Öyle diyerek" aslında "dibek dövücünün arkasında olduklarını kamufle etmeye çalışıyorlardı!" Perekli de, Özyazıcı da gidince, "kimin arkasında oldukları açık seçik ortaya çıktı!." Hâlâ ve hâlâ, dibek dövücüye çıkıp da "yanlışların oldu, hataların oldu, bunları düzeltmezsen Trabzonspor düze çıkmaz" diyemiyorlar. Hâlâ ve hâlâ "dibek dövücünün yanlışlarını söyleyenleri, doğruları dile getirenleri eleştirilmeye, onları suçlamaya devam ediyorlar! Kendilerine de, Trabzonspor''a da, hatta ve hatta dibek dövücüye de "yazık ediyorlar!" Mali Kongrede "Trabzonspor''u düşünenlerin sesleri" gür çıktı! "Doğruları" açık açık söylediler! "Hatanın, yanlışın nereden ve kimden geldiğini" ortaya koydular! Şimdi, cevabı "önemle beklenen" bir soru kaldı: "Trabzonspor muhasebesinde döviz alındı belgeleri bulunan ve defterlere işlenip paraları ödenen gazeteciler, spor yazarları var mı? Varsa, kimdir bunlar"? Bu sorunun cevabı açık seçik verilmedikçe, sormaya devam edeceğiz! "Eğer varsa," kimlerdir, bu mesleğimizi "üç - beş kuruş için satanları öğreneceğiz!" Öğrenmeliyiz ki, "başkaları aynı yanlış yola sapmasın!" Öğrenmeliyiz ki, "bu meslekte kimler temiz, kimler kirli ortaya çıksın!" Öğrenmeliyiz ki, "temizlere, sadece gazetecilik yapmaya gayret edenlere, bu mesleği ve ilkelerini sonuna kadar savunanlara çamur atmaya kalkanların maskeleri düşsün!" Evet, soruyoruz: "Trabzonspor muhasebesinde böyle isimler var mı, varsa kimler?" Cevap verin; verin de öğrenelim! Okuyucum soruyor! Bir okuyucum var, zaman zaman bana telefon ediyor ve dertleşiyoruz! Geçen gün de telefon etti ve dedi ki: "TV proğramında seyrettim ve çok üzüldüm. Sergen adlı futbolcu Kemal Belgin gibi bir spor yazarına bir hocaya milyonların önünde ''sen de kim oluyorsun?'' dedi ve şaşkınlıkla izledim ki beklediğim tepkiler de gelmedi, hatta hiç tepki olmadı! Bu nasıl bir iş?" Okuyucum "çok daha başka şeyler de söyledi ama", spor yazarlığı, gazetecilik mesleğini icra eden "pırıl pırıl, tertemiz insanlar daha fazla üzülmesinler" diye yazmıyorum, yazamıyorum! Evet o programı ben de izlemiştim ve isyan etmiştim! "Sergen gibi", spor sahalarının dışında ve çok "başka yerlerde" ünlü bir kişi, "çete - mafya davalarında tanık olarak hakim önüne giden bir kişi, yılların spor yazarı Kemal Belgin''e, babası yaşındaki bir hocaya", hiç çekinmeden "Kimsin sen, ne bilirsin?" diyor, diyebiliyor! Ve de "o proğramı yöneten kişi" ki, o da bir spor yazarıdır; bu "haddini bilmez" futbolcuya "haddini bildiremiyor!" Bu tablo, sadece "o proğramda" olmadı! Çok proğramda oluyor!. Geçmişi şaibelerle, sabıkalarla dolu "bazı adamlar", spor programlarında "önlerine gelene" ve bu "arada spor yazarlarına, spor müdürlerine ağızlarına geleni söylüyorlar, söyleyebiliyorlar"; bir Allahın kulu da çıkıp "Sen kimsin arkadaş, bunları bunları nasıl söylersin? Haddini bil" demiyor, diyemiyor! "Fırçayı yiyen", başını önüne eğip susuyor, proğramları yönetenler de ne yazık ki "yağ çekmeye, yaltaklanmaya devam ediyor!" Bu meslek ne hâle geldi? Elbette ki bir futbolcu, "bir spor müdürüne" herkesin önünde telefon edip göstere göstere "filânı sana gönderiyorum, işe al" derse ve "bu emir derhal yerine getirilirse", Sergen de çıkıp Kemal Belgin gibi bir spor yazarıyla "böyle konuşmaya kalkışır" ve de haddini çok ama çok aşar! Mesleğin itibarını düşünmeyenler! "Para için" her türlü zillete katlananlar! "Sabıkalıların önünde" el pençe divan duranlar! Bilmelisiniz ki artık "spor izleyicileri de okuyucaları da sizleri iyi tanımaya başladı!" Bugün belki birler, onlar, yüzler ama yarın binler, yüzbinler, milyonlar olacaklar! Vay o zaman sizin halinize! Bilmiyorum kim kurtaracak sizi? Bugün önünde el pençe divan durduklarınız mı? Hadi canım sizde! Onlar da "sizi tanımaz olacaklar!" "Sıkılmış limonun kabuğu gibi", işiniz bitince bir çöp tenekesine atılacaksınız, haberiniz ola! Yoo!.. Bu kadarı olmaz! Açıkça Galatasaray camiasına diyorlar ki: "Kırk katır mı, kırk satır mı?" Olacak şey değil! "Ya blok satışa evet ya da kulüp küçülecek, şampiyonluklara veda edilecek, en iyi oyuncular satılacak!" Anlaşılıyor ki; "insafları da yok, iz''anları da!" "Asıl sorulması gereken soruyu ise" sepete koyup rafa kaldırmışlar, kimseye söyletmek bile istemiyorlar, kendileri de hatırlamak istemiyor! Bakın beyler: Alp Yalman''dan bu kulübü devir aldığınız zaman kulübün ne kadar borcu vardı, şimdi ne kadar borcu var? "Bu kulübü bu hale kim getirdi?" Kulübü "kırk katır mı, kırk satır mı" gibi "insafsız ve acımasız bir yol ayırımına getirenler" yoksa sizler değil misiniz? Bakın beyler: "Hayali projelere harcadığınız milyonlarca dolarlar ve bunların yüksek faizleri ne tutuyor?" "Kulübün sanki bir eli yağda bir eli baldaymış gibi, çok yüksek maaşlarla personel istihdam eden, hiçbir iş yapmayan ve kulübün sırtına yapışan şirketlere dolarla ve yüksek maaşlarla genel müdürler atayan kim?" "Alt yapıydı üst yapıydı" diyerek, Florya Tesisleri''nde "milyonlarca dolarlık ve bankalardan yüksek faizlerle alınan kredilerle" savrulan paraları kimler harcadı? Söyleyin Allahaşkına yıllardır "Alt yapı, çağdaş yapı" diye övünüyorsunuz, nerede "buradan yetişenler?" PAF Takımını da, genç takımları da "puan cetvellerinde arıyorum"; üst sıralarda bir türlü bulamıyoruz! Bıraktım Fenerbahçe''leri, Beşiktaş''ları, "bu konuda sesi soluğu çıkmayan" kulüplerin takımlarının bile altında "övünülen, şişirilen" Galatasaray''ın işi ne anlayamıyorum? Bakın beylar: Genel Kurul''un seçtiği komisyonun raporlarında, "Galatasaray''ın yüzde 42''lik hissesini blok olarak satacağınız şirket ve onu İstanbul''da temsil eden şirket" hakkında çok "önemli" ve "tereddüt uyandıran" ibareler var! Şimdi soruyorum: "Bu İstanbul''daki şirketi kuran kim?" "Başında ya da arkasında kimler var?" Eğer "duyduğum isimler doğru ise" vay ki, ne vay!. "Duyduklarıma inanmak istemiyorum"; bu kadarı da olmaz! Bakın beyler: "Bu şirkete blok satışı işini unutun!" Galatasaray''ı "İnan Kıraç ve arkadaşlarının söylediği gibi" Galatasaray''a Galatasaraylılar''a açın! "O şirketten gelecek para kadar, Galatasaraylılar''dan gelecektir!" "İnat etmeyip bunu baştan yapsaydınız" paralar çoktan Galatasaray''ın kasasına girmiş ve "gerekli yerlere verilmiş olacaktı!" Nedendir bilinmez, altını çiziyorum "nedendir bilinmez"; inat ediyorsunuz! İnat, Galatasaray''ı felâkete götürüyor! "Felâkete giden geminin başında da" sizler varsınız! Sizler de felâkete gidiyorsunuz! Aklınızı başınıza alın! İnadı bırakın! Camiayla el ele verin! Yapayalnızsınız ve bu camia size hiç ama hiç güvenmiyor! Korkarım "kulübü böleceksiniz!" İnsanlar "birbirinin yüzüne bakamaz hale gelecek!" Bu kulübün tek sorunu var: "Faruk Süren - Mehmet Cansun ikilisi!" "Bu ikisi gitseler," ne Galatasaray bu noktaya gelirdi ne de bu kulüp bu hale düşerdi! Kulübü "öyle bir batağa soktular ki", şimdi "bu borcun, bu yükün altına girmeye kimse cesaret edemiyor!" Ve onlar da "çözüm formülünü" ortaya koyuyor: "Kırk katır mı, kırk satır mı?" Buyrun seçin ey Galatasaraylılar! Fenerbahçe''de "Ali Şen''in ve Aziz Yılmaz''ın bütün gayretlerine rağmen" aklı başında insanlar "bir araya geliyor" ve "ne yapılması gerektiğine dair" camiaya yol gösteriyor: "Tecrübeli Fenerbahçelilerle takviye edilecek bir yönetim kurulunun Aziz Yıldırım''ın başkanlığında görevini sürdürmesi krizden çıkılması için en uygun formüldür!" Herkes biliyor ki; Aziz Yıldırım Fenerbahçe''nin başına geldikten sonra "iyi işler yapmıştır!" Ve de "Kulübü derleyip toparlamıştır!" "Tecrübesiz olduğu için" özellikle "futbol konusunda yanlışlar yapmış" ve bu sebeple "transfere dökülen paraların, transfer edilen ünlü futbolcuların karşılığı" sahalarda ve puan cetvellerinde alınamamıştır! "Tecrübesiz" Löw''ü getirmesi sonra da "onu, tecrübe kazandığı ve iş yapacağı bir dönemde göndermesi", onun yerine "çok daha tecrübesiz ve kariyersiz Rıdvan''ı getirmesi" en büyük hatası olmuş, Rıdvan da eleştirilere dayanamayarak" bırakıp kaçmıştır! Aziz Yıldırım "nihayet doğruyu bulmuş"; İtalya''dan kariyerli, disiplinli ve tecrübeli bir hocayı, Zeman''ı getirmiş, ancak Zeman "Fenerbahçe futbol takımının yaşadığı krizin tam göbeğine düşmüştür!" "Fenerbahçe medyası" da nerede ise "koro halinde" Zeman''dan "elinde sihirli değnek varmışcasına" hemen ve acilen "başarı bekleyince" olanlar hem başkan Yıldırım''a, hem "tecrübeli hocaya" ve hem de "futbol takımına" olmuş; kriz kaptan - kaleci Rüştü''nün tekme - yumruk dövülmesine kadar uzanmıştır! Bu arada gerek "Fenerbahçe medyası", gerek Ali Şen ve gerekse Aziz Yılmaz ve yandaşları "yangına körükle gitmekte bir mahzur görmemişlerdir!" Durum öylesine karambole getirilmiştir ki; "Şubat''taki olağan genel kurul bile beklenmeden" Aziz Yıldırım''ın "hemen işbaşından gitmesi istenmiştir!" Yıldırım da "baskılara ve açılan ağır kampanyaya dayanamamış" Şubat''taki olağan genel kuruldan önce "seçimli" bir "olağanüstü genel kurul kararı almış" ve "göreve veda etmiştir!" Koskoca Fenerbahçe Kulübü "bu hale düştükten sonra", akıllar başlara gelmeye başlamış, "camianın âkil adamları", Başkan Aziz Yıldırım''la görüşerek "onu göreve devama ikna etme çabasına girmişlerdir!" Görüşmelerden "ilk çıkan sonuç", Aziz Yıldırım''ın "yumuşamaya başlaması olmuştur!" Kulübün içinde bulunduğu "ağır şartlar" başkan adayı olarak "adları gündeme getirilenleri" geri adım atmaya ve sahneden çekilmeye zorlamıştır! Genel Kurul öncesi "hortlatılmaya çalışılan" gruplar baskısı da giderek hafiflemeye başlamıştır! Bu durum, hem Fenerbahçe, hem de başkan Yıldırım için "Fenerbahçe''yi düzlüğe çıkaracak ve istikrara kavuşturacak olan" doğru yolun bulunmasında önemli rol oynayacaktır! Zira Fenerbahçe''nin yıllardan beri ihtiyacı olan şey "istikrar ve huzurdur!" "Birileri", Fenerbahçe''de istikrarın ve huzurun olmaması için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar! Zira biliyorlar ki, "Fenerbahçe''de istikrar ve huzur olursa" onların "esamisi bile okunmayacak", medyadaki reytingleri de dibe vuracaktır! Fenerbahçe''de kriz biterse, "her gece bir başka TV proğramında arzı endam edip aynı lâfları tekrarlamak ve gündemde kalmak imkanından mahrum olacaklarından" ortalığı karıştırmak için ellerinden geleni artlarına koymayan "bu birileri", ne yazık ki "medyadan yüz buldukları sürece" sarı-lacivertli kulüpte "huzurun ve istikrarın gelmesi" çok zor! "Onları herkes tanıyor" ama herkes "yaptıklarını seyrediyor!" Kimse de çıkıp hesap sormuyor! Aziz Yıldırım''ın işi çok zor! Geçen zamanda "çok şey öğrendi" ve "çok tecrübe kazandı" ama gene de "kulübü karıştıranlarla başa çıkacak" tecrübeli ve camianın sevip saydığı "bazı isimleri" yönetimine alması şart! "Bunu yaparsa" Fenerbahçe kazanacaktır! Fenerbahçe ile beraber Türk futbolu da! Zira, "Fenerbahçe''nin yarışta olmadığı bir lig ve futbol" keyif vermiyor, zevk vermiyor, heyecan vermiyor! Bilmem yanılıyor muyum?
ÖNE ÇIKANLAR