İnanamadığım tablo!..

A -
A +

Garip bir durum var; Fenerbahçe'nin, Almanya'dan 4-2'lik bir galibiyetle dönmesinin ardından, dün sabah gazetelerdeki yorumları baktım, bir daha, bir daha baktım; evet bir gariplik var!.. Gariplik, "Fenerbahçeli" olarak tanınan, bilinen yorumcuların, spor yazarlarının "önemli bir sayı tutan" bazılarının yazılarında!.. Fenerbahçe'nin Almanya'ya "hangi şartlar altında gittiğini", hatta "orada hangi şartlar altında karşılandığını", maça "hangi şartlar altında çıktığını" bilmem ki Türkiye'de bilmeyen ferdi vahit var mı?.. Rüyamda görsem hayra yormaz ve inanamazdım, sarı-lacivertli futbolcular, başlarında hocaları, bir takımın başına ancak "10-15 yılda bir çökecek" böyle bir "psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve sportif olumsuzluklar ve zaaflar kâbusu içinde", bu futbolu oynayarak 4-2 kazanacaklar ve yorumlarda "iyi futbol oynamadıklarına dair" ifadelerin ağırlık kazandığı bir tablo ile karşılaşacağıma; "dünyanın sonu galiba!.." Çok, ama çok büyük iş yaptılar sarı-lâcivertli futbolcular, tabii "ne zamandır yerden yere vurduğumuz" hocaları ile beraber; "böyle bir durumda", değil Türkiye'de, acaba Avrupa'da, hem de "Avrupa 2" gibi "üst düzey" bir turnuvada "bunu başaracak" bilmem ki "kaç takım olabilir?.." Gökhan'ın, Caner'in, Meireles'in, Cristian'ın ve elbette diğerlerinin de 90 dakika yaptıkları "göz yaşartıcı" mücadeleyi unutmak mümkün olabilir mi?.. Elbette, defansın göbeğindeki zaafı yazacağız ama işte "o kadarcık!.." Benim "o zaaftan da öte", anlayamadığım ve önemsediğim bir görüntü var asıl; neden "kaptan" Volkan bu kadar isteksiz, süzgün ve ağır?.. Şimdi soruyorum; Fenerbahçe'nin "şapka çıkarılacak" mücadelesini, "bu şartlar altında oynadığı" futbolu, kazandığı maçı, ulaştığı başarıyı yorumlarken, "görebildiğim" olumsuzluk "sadece bu kadarcık" ve "Phoenix (Anka) Kuşu efsanesindeki gibi" küllerinden yeniden doğmayı müjdeleyen galibiyette, "bunların lâfı" nasıl bu kadar "öne" çıkarılır?.. Dahası, böyle bir mutluluk gecesinde "bunlar gerçekten varsa bile öne çıkarılır" mı; "olumsuzlukları sayıp dökmeye" zaman mı yok; 24 saat beklense ne olur?.. Fenerbahçe'nin Beşiktaş ile oynayacağı derbiyi merakla bekliyorum!.. >>> Ödül ve ceza!.. Beyin / Futbol / Satranç!.. Geçen hafta Uluç Market'te "Kadınlar futboldan anlar mı?" tartışmasına dair görüşlerime eklediğim son cümleye tepkiler aldım. O cümlede diyordum ki; "Sadece 'şu' kadarını söyleyeyim; bu konuda 'benim düşündüklerim' feminist kardeşlerimi pek memnun etmeyecektir!.." Sözü fazla uzatmadan, "bu sözümü" biraz açayım; mesele sadece "beyin meselesi" ise neden "beyin sporu olan" satrançta, 1890'larda Steinitz'ten başlayıp Lasker'ler, Capablanka'lar, Alekhine'ler, Botvinnik'ler,Bobby Ficher'ler, Karpov ve Kasparov'lar, Kramnik'ler ve Anand'lar gibi büyük şampiyonlarla bugünlere gelen satrançta "bir kadın şampiyon çıkıp" da "bir erkek şampiyonu" yenememiştir ya da "yenmek için" bir "meydan okuma" girişiminde bile bulunamamıştır. Satranç gibi, bilgisayarlara karşı bile "meydan okunan", iddialı ve üstelik "büyük ödüllü" karşılaşmalar yapılan bir "beyin sporunda", madem "iş sadece beyindir"; o halde neden "kadınlar ve erkekler ayrı ayrı şampiyonalarda oynarlar?.." Üstelik satranç, tenis gibi, atletizm gibi, futbol, voleybol, basketbol, boks, güreş gibi "fizik güç" istemez; sadece "iki beyin" ve bir masa, iki sandalye ile 32 taşlı ve 64 haneli bir tahta; o kadar!.. Dahası, bugün dünya yüzünde satranç oynayan kadınların sayısı, futbol oynayan kadınların sayısından kaç misli fazladır; 10 misli mi, 30 misli mi, 50 misli mi, 100 misli mi; bir araştırın bakalım!.. >>> Elmander/Melo/Riera!.. Elbette "saçma sapan olmadığı takdirde", her görüşe saygım var; tam tersini düşünsem de!.. Mesela sevgili kardeşim Hıncal Uluç "sadece Avrupa standartlarında değil", hatta "Türkiye standartlarında bile" futbolcu saymaz Elmander ve Melo'yu... Mesela sevgili meslektaşım Ahmet Çakır'ın Riera konusundaki görüşleri, Hıncal Uluç'un Elmander ve Melo konusundaki görüşlerini aratmaz!.. Benim bu üç oyuncu konusundaki görüşüm ise şudur: FIFA sıralamasında Türkiye'yi ikiye katlayacak kadar üst sıralarda olan İsveç Milli Takımı'nın santrforu da olan Elmander, "Hakan Şükür'den beri" Türk sahalarında "boş kalan" ve "Elmander gibi iyisi olursa" doldurulması gereken "pivot santrfor" neslinin "son Mohikanları'ndandır" ve Galatasaray'da geçen yıl çok faydalı işler yapmıştır; bu yıl da yapacaktır!.. Melo; mevsime "çok geç" ve üstelik "tapusu alınmadan" kiralandığı ve bu sürecin bile çok uzatılması yüzünden "kırgın" olarak başlamıştır; hem psikolojik, hem fizik olarak hazır olduğunda "geçen yılki katkısının belki de daha çoğunu" sarı-kırmızılı ekibe verecektir!.. Riera ise geçen sezonun başında "uyum sorunu yaşamış" ve Hocası tarafından "kulübede, hatta tribünde unutulacak kadar" takımdan ayrı kalmıştır. Bana göre, Riera "Selçuk İnan dahil" şu anda Galatasaray takımında "teknik olarak futbolu en iyi oynayabilen ve en iyi bilen" bir futbolcudur; bunu "onca beklemeden sonra", hem de "sol bek olarak oynatıldığı" Braga maçında da göstermiştir!.. Riera "kaybedilecek" değil, "kazanılacak" bir futbolcudur; tıpkı Milan Baros gibi!.. >>> Empati!.. Biraz insaf; Quaresma 3.700.000 euroluk yıllık ücretinden "750 binlik" bir indirim yapmış, bu defa ona diyorlar ki; "1.600.00 euroya in; sözleşmeni de iki yıl uzatalım, takımla idmana çık, oynatıp oynatmamak Hocaya kalır!.." O Hoca kim? "Quaresma da kim?" diyen, diyebilen bir Hoca!.. Futbolcu da "çok haklı olarak" diyor ki; "İnmem, gider A2 antrenmanlarında koşarım, daha iyi!.." Ve "Fernandes'ten başka uluslararası kalitede futbolcusu olmayan" Beşiktaş, Quaresma gibi bir futbolcudan "faydalanamadan" bir yıl için 3.700.000 euroyu tıkır tıkır ödeyecek; tabloya bakın siz; kör bir inat uğruna neler yapılıyor?!. Sonra da "bunu yapan" zihniyetin Beşiktaş'ı kurtarması bekleniyor, çok yazık; bir-iki kötü sonuçtan sonra, tribünlerde "bedava" denilse, taraftar ve seyirci bulunamayacak!.. Dahası da var; "benim Beşiktaşlı yazar çizerlerim", hâlâ Quaresma'ya veryansın ediyorlar!.. Empati yapalım; çalıştıkları, yazı yazdıkları, yorum yaptıkları gazeteler, TV'ler, "aldıkları" paralarda "yüzde 60 indirim yapmalarını istese" ve "aç ve açıkta değilseler", ellerinde de "kapı gibi sözleşmeleri varsa", bilmem ki, kendileri kabul ederler mi; üstelik "ünleri de, yorum ve yazıları da Edirne sınırından öteye geçemezken" bile?.. >>> Ters/Yüz meselesi!.. Maçı yazmayacağım, hakemin adını da yazmayacağım; pek fazla önemli değil, ben "sistemde işletilen bir gerçeği" anlatmak istiyorum: Genelde "hakemler" Süper Lig'e bakarak değerlendiriliyor; "Süper Lig'de büyük hata yaparsa", hele hele "büyüklerin maçlarında" hata yaparsa, dahası "bu hatalar büyük takımların aleyhine olursa" uzun süre dinlendiriliyor ve daha sonra Süper Lig'in altındaki ligden maçlar alarak yeniden Süper Lig'e çıkıyor ve nihayet büyük takımların birbirleriyle oynadıkları maçlara kadar yükseliyor!.. "Tersi olursa" ne oluyor; yani hata "Süper Lig'in altındaki liglerde olursa, yapılırsa" ne oluyor; "adını yazmadığım maça bakılırsa"; hiiiiç!.. Zira "o maçın hakemine" ertesi hafta Süper Lig'de maç, bir hafta sonra "büyük takımların maçı" ve hatta sonra da bir "derbi maçı!.." Arayıp bulun, PTT 1.Lig'inde "90 dakika sonrasında, iki takımın hocasının da yerden yere vurup, 'lehimize de, aleyhimize de verdiği penaltı karalarında hatalıydı, iki pozisyonda da penaltı yoktu' diye yakındıkları maçı" ve bu maçın hakeminin, "ondan sonraki haftalarda" hangi maçlara verildiğini; o zaman daha iyi anlayacaksınız, ne demek istediğimi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.