Yabancı futbolcu kısıtlaması kalksın" histerisi yaşayanlara, "yabancı transferlerini yüzlerine gözlerine bulaştırarak" kadrolarını mesela "Tello ve Delgado gibi" yıldızları "bedava gönderecek kadar" doldurarak, sonrasında "yeni transferler için" kıvrım kıvrım kıvranan kulüp yöneticilerimize "Bu kadar abuk sabuk, çarpık, sağlıksız transferler yaparken aklınız neredeydi" demeyip de, "mavi boncuk" dağıtarak "tribünde oturacak yabancılar için" bile kahkahalarla gülünecek "artı 2 kontenjan" veren Federasyonların, Türk Futbolu'nu getirdiği noktayı analiz etmeden, Milli Takımımızı, Hiddink'i, Oğuz Çetin'in eleştirip duruyoruz!.. Kulüplerimiz "borç batağı içinde kıvranırken", sezonun ortası da dahil olmak üzere her transfer ayında, takımların yarısının, hatta tamamının değiştirildiğini görmezlikten gelen, Uluslararası Futbol Kuruluşları'nın "Uygulayın" dediği şartları ve "mali standartları" bir türlü uygulamaya koymayarak "bin dereden getirilen bahaneler" ile yıllardır erteleyen Federasyonların "yapılandırdığı" tablo şudur: Türkiye'de, "Avrupa'da mücadele eden" takımlarımız için de, dahası ve "asıl" Milli Takımımız için de "Türk santrfor, artı Türk stoper, artı Türk orta saha beyni yetersizliği var" ve had safhaya ulaştı!.. Nasıl olsun ki; "oralarda oynayacak ve yetişecek Türk futbolcuları için" geçit yok; "başa oynayan" bütün takımlarımızda "bu yerlerin adamları", hatta "yedekleri de dahil" yabancı!.. Belçika önünde "ikinci yarıda oyuna giren" ve "her şeyi değiştiren" Semih gibi adam, kendi takımında "Avaremu" Güiza kadar bile şans bulamadan "futbolu bırakacak" yaşa geliyor!.. Servet'in hâli ortada; her türlü eleştiriyi hak edecek bir stoper ama gelin görün ki, "Türkiye'de ondan iyi Türk stoper yok!.." Bir zamanlar "kaleci sorunumuz vardı"; ama Fenerbahçe ve Beşiktaş, sonrasında Trabzonspor ve bu sezon da Galatasaray "Türk kalecilerle oynamaya başlayınca", o problem ortadan kalktı ve "milli takım için kaleci bolluğu başladı"; bu "olumlu gelişme" bir başka "acı gerçeği" su yüzüne çıkardı: Kaleciler "Türk" olunca, Galatasaray'da, Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta geriye kalıyor "10 kişi" ve "bu" 10 kişinin 6'sı yabancı; hatta "2 de yedekleri var" ve tribünde oturan 2 de yedeğin yedeği; Türk oyunculara "ne" kalıyor; "4 yer!.." Buyurun, "Milli Takım'ın iskeletini teşkil eden" Üç Büyükler'deki "bu yerli-yabancı dengesizliğinin" ne getirdiğini "iyi" görün; Türk Milli Takımı'nın "futbolcu kaynağının giderek kuruduğu" ortada değil mi?.." Milli Takım, ne Fatih Terim'in, ne Mustafa Denizli'nin, ne Hiddink'in ve Oğuz Çetin'in takımıdır, hepimizin takımıdır!.. Dünya Şampiyonası'na gidememiş, teknik direktörünü değiştirmiş bir Milli Takım'ın, "yeni sezon yeni açılmışken", art arda gelen "çok kritik" Belçika ve Almanya maçlarına "risk alarak", dahası "ya tutarsa" hesabı ile "yeni bir kadro ile girmesi" elbette beklenemezdi; kadro "eğer başarılı bir süreç yaşanırsa", yavaş yavaş değişecek ve belki de "finallerde" çok değişik bir Milli Takım'ı seyretmemiz mümkün olacaktır; ama "şartı" bellidir; "başarılı olunursa"; zira "başarılı olunamazsa", ortada ne Milli Takım, ne de Hiddink kalacaktır!.. Başarı sağlanmasının "en sağlam ve riski en az olan yolu" nedir; işte Hiddink'in tuttuğu yol; yani "birbirini tanıyan, birbiriyle uyumlu ve Avrupa tecrübesi olan" oyunculardan kurulu bir kadro ile işe başlamak!.. Nitekim; "böyle" bir takım ancak "o" yenilen acemice ve çok hatalı, dahası moral bozucu gollerin üzerine "o" maçtan bir galibiyet çıkarabilirdi; "takımında bile oynamayan" Semih'in "taktik katkısı yanında", gol de atarak ortak olduğu bir galibiyet; "sakat" diye takımlarında oynamayan Sabri'lerin, Gökhan'ların "oynayarak" katkı koyduğu bir galibiyet; kendi takımının maçlarına "suratı bin karış" çıkan Arda'nın "gol de dahil" müthiş bir katkı koyduğu galibiyet!.. Bugüne kadar "4 gün aralıklı" iki maçın ikisini de kazanarak "grup maçlarına başlayamamış" bir Milli Takım'a "şeytanın bacağını kırdıran" ve dahası "eksi tablolu" Belçika istatistiklerimize "taban tabana ters düşen" bir galibiyet!.. Keyfini süreceğimize, "artılarımızı da ortaya koyarak" yapacağımız uyarılar ve eleştiriler yerine, "yorumculuğumuz açısından" ne kadar "çelişkiler dünyasında yaşadığımızı ortaya koyan" bir galibiyet!.. Eskişehirspor galibiyeti üzerine, "14 aydır Galatasaray'ın başında olan" bir Hollandalının "başarısızlıklarını unutuverenlerin", daha "ilk iki resmi maçında" bir başka Hollandalıyı "böylesine ağır eleştirmesindeki acımasızlığı" ortaya koyan bir galibiyet!.. "Türk Milli Takımı'nda sakatlanacaklar, sakatlandılar" diye ve hatta "Neden 90 dakika oynatılıyorlar" diye "Galatasaraylı futbolcuların Milli Takım'a çağrılması ve oynatılmasına karşı" isyan bayrağı açan "haddini bilmez" Rijkaard'a, "Galatasaray UEFA Kupası'nı ve Süper Kupa'yı alırken, 4 lig şampiyonluğunu art arda müzesine götürürken, Dünya Üçüncülüğü'ne uzanan milli takımlarımızda 7-8 Galatasaraylı oyuncu vardı ve bunların en az 5-6'sı bütün maçlarda 90'ar dakika oynardı, sen ne diyorsun be Hocam" diyeceklerine, onu "haklı bulan" kulüpçü yorumcularımızın kafalarını bütün çıplaklığı ile ortada koyan bir galibiyet!.. Son yılların "en anlamlı" ve "en çok alkışlanacak" galibiyeti; "çok zor şartlar altında" bu galibiyeti kazananlara ve kazandıranlara helâl olsun!..