Çocukların sahibi kim?

Sesli Dinle
A -
A +
Bu okuyacağınız olay 18 yaşından küçükler için uygun olmayabilir, baştan uyarmış olayım.
 
1940’ların sonu 1950’lerin başı. Yer Kilis. Bu olayı ne bir kitapta ne de internette okumanıza imkân var. Çünkü anlatan, bugünlerde 80 yaşının üzerinde olan, o yıllarda da bu olayı yaşayan ailenin komşusu olan kişi.
Ailenin biri 5, biri 4 yaşında iki çocuğu varken bir de bebekleri olur. Bebek daha kundaktayken annenin yine hamile kaldığı anlaşılır.
 
Anne ile baba çok tedirgin olur bu durumdan. Bir yıl önce iki çocukları varken şimdi dört çocuklu bir aile olmaya hazırlar mıdır? Anne “İstemiyorum” der, baba da “Kaldıramayız dört çocuğu” der.
 
O hafta cumartesi günü bir sünnet düğününe giderler misafir olarak. 5 ve 4 yaşındaki iki çocuğun çok ilgisini çeker bu sünnet konusu. Şaşkınlık içindedirler. Ertesi gün evde oyun oynarlarken anne ile baba salona girer. “Kardeşiniz kundağında, ona sahip çıkın biz bir saat içinde geleceğiz” derler.
Ve anne karnına düşen minik bebeği aldırmak üzere yakın ilçedeki doktorun yolunu tutarlar. İkisi de kararlarından emindir, dört çocuğa bakamayacaklarını düşünürler. Öyleyse aldırmak tek yoldur. Nasılsa evde üç çocuk daha vardır.
 
Anne ve baba yola çıktıktan sonra 5 yaşındaki çocuğun aklına çok tehlikeli bir fikir gelir.
 
“Annemle babama bir sürpriz yapalım mı?” diye sorar. Küçüğü safça “Ne yapacağız?” diye sorar.
 
Abisi “Kardeşimizi sünnet edeceğiz, annemler çok sevinecek, sünnet düğününe gittiğimizde ne kadar mutlulardı hatırlasana” der ve talimatını verir. “Sen git mutfaktan bıçağı getir”.
 
Buraları detaylı anlatmayayım. Anne-baba bu sırada bebeği aldırmış, dönüş yoluna revan olmuştur. Babanın kafa bir camda, anneninki diğer camda, bıçak açmaz ağızlarını yol boyunca.
 
Eve girdiklerinde bir tuhaflık hissederler. Salona girdiklerinde kundağı açılmış bebekten kan fışkırdığını dehşetle görürler. “Ne yaptınız siz!!!” diye bağırıp kundağı sararak bebeğe tampon yapmaya çalışırlar.
 
Çocuklar korkuyla kaçışır odadan. Ama anne-babanın gözü onları görmez. “Minik bebeği sarıp sarmalayıp koşarlar arabaya. İki kardeş nasılsa içeridedir, onlar akıllarına bile gelmez. Arabaya binerler, gaza bütün gücüyle basar baba.
 
Araba yerinden fırlar, ama o da ne, sanki tümseğe denk gelmiş gibi bir sarsıntı, bir yandan da iki çığlık sesi.
 
İki çocuk korkudan arabanın altına saklanmıştır.
 
“Dört çocuk bize fazla” diyen anne ile baba, bir saat önce kendi iradeleriyle Allah’tan gelen hediyeyi aldırmışken, bir saat sonra kundaktaki bebekleri kucaklarında, iki büyük yavruları da gazına bastıkları arabanın altında can verir.
 
Bir saatte dört çocuklarını kaybederler.
 
Bir süre hayalet gibi dolaşırlar, sonrasında da sırra kadem basar bu anne-baba, haber alınamaz. Delirdi diyen de olmuştur, kahırlarından öldüler diyen de.
 
Üzerinden çok uzun yıllar geçti, bu olayı yaşamış çok az insan şu anda hayatta.
 
Ama hâlâ “biz bakamayız” diye anne-baba olmaktan korkan anne-babalar var.
 
Hâlâ “Test yaptırdık, bebekte down sendromu ihtimali vardı, o yüzden gebeliği sonlandırdık” diyenler var.
 
Hâlâ çocuklarına kendilerinin baktığını, rızıklarını kendilerinin bulduğunu zannedenler var.
 
Böyle bir yazı yazacağımı, bu olayı nakledeceğimi gazeteden kimseye danışmadım. Biraz emrivaki olacak, belki uygun karşılanmayacak, belki de yayınlayacaklar da siz okuyup kızacaksınız bana, “Bu kadar fena bir hikâyeyi bize niye anlattın” diye. Göze alıyorum. Bu yazıyı genç anne babalara okutun.
 
Çocuk Allah’ın en büyük hediyesi. Herhangi bir ikramı, en küçük bir hediyeyi bile geri çevirmek ayıpken hem bizi, hem âlemleri yaratana, hele de evlat sahibi olmak için yanıp tutuşan milyonlarca insan varken “Biz bu bebeği istemiyoruz” ya da “istenmeyen gebelikti”, “sürpriz oldu”, “planlarımızda yoktu” demeden önce bir defa daha düşünsünler.

MAKEDONYA GÜNLERİ

Nasipse 20 Ağustos ile 7 Eylül arası Makedonya’da, Evlad-ı Fatihan topraklarındayız. Ama yazıları ihmal etmek yok, ölmez de sağ kalırsak haftaya size Makedonya günlüklerinden bir yazı yazacağım. Oralarda olup da görüşmek isteyenler bana ulaşsın. Oralara hepinizin selamlarını götürüyorum. Kalın sağlıcakla.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.