Yapay zekâ işimizi elimizden almayacak. Onun yerine…

A -
A +

Son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri, yapay zekânın (YZ) meslekleri ellerimizden alıp almayacağı. Kimi karamsar senaryolar çiziyor: Milyonlarca insanın işsiz kalacağı, makinelerin tüm işleri devralacağı, insanların atıl bir konuma düşeceği… Peki gerçekte tablo böyle mi?

 

Benim cevabım net: Hayır. Yapay zekâ, meslekleri yok etmeyecek; mesleğini bilen, kendini geliştiren, öğrenmeye açık insanların işini kolaylaştıracak. Asıl farkı oluşturacak olan da, mesleğine yatırım yapan ile “eski bildikleriyle” ayakta kalmaya çalışanlar arasındaki çizgi olacak.

 

 

Tarihten ders: Teknoloji hep dönüştürdü

 

 

Sanayi devriminde dokuma tezgâhları olduğunda, işçiler makinelerin kendilerini işsiz bırakacağını düşündüler. Oysa sonuç farklı oldu: Tekstilde üretim arttı, yeni fabrikalar kuruldu, mühendislik, bakım, pazarlama gibi yeni iş alanları doğdu.

 

Bilgisayarların yaygınlaşmasıyla “sekreterlik bitti” diyenler de vardı. Bugün ise ofis asistanları, insan kaynakları uzmanları, veri analistleri gibi yepyeni pozisyonlar doğdu. Teknoloji, işi elinden almak yerine işi yeniden tanımladı.

 

 

Yapay zekânın bugünkü rolü

 

 

YZ, rutin işleri hızlandırıyor, hatayı azaltıyor, insana zaman kazandırıyor. Muhasebecinin elinden kalemi almıyor; fakat onun analiz kabiliyetini güçlendiriyor. Avukatı ortadan kaldırmıyor; araştırma süresini kısaltıyor, daha derin analiz yapmasına fırsat veriyor. Doktoru gereksiz kılmıyor; teşhisi hızlandırıyor, tedavi sürecinde ikinci bir göz oluyor.

 

Kısacası, yapay zekâ “yerine geçen” değil, “yanında duran” bir teknoloji.

 

 

Risk kim için?

 

 

Asıl risk, kendini güncellemeyenlerde.

 

● 20 yıl önce öğrendiği yöntemlerle ilerleyen bir mali müşavir, YZ tabanlı raporlama sistemlerini bilmezse rekabet edemez.

 

● Dil öğrenmeye yatırım yapmayan bir çevirmen, yapay zekâ çeviri araçlarının arkasında kalır.

 

● Mesleğini sadece “teknik iş” sanan bir gazeteci, YZ’nin ürettiği basit haber içeriklerinin gölgesinde kalır.

 

Ama tam tersine kendini yenileyen, teknolojiyi işine entegre eden, mesleğinin ruhunu koruyarak çağın araçlarını kullananlar için yapay zekâ, bir tehdit değil bir kaldıraçtır.

 

Geleceğin uzmanı kim?

 

Geleceğin en güçlü meslek erbabı:

 

● Kendi alanının özüyle bağlantıyı koparmayan (doktorlukta empatiyi, gazetecilikte analizi, öğretmenlikte rehberliği kaybetmeyen),

 

● Teknolojiyi öğrenen ve uyarlayan,

 

● Sürekli gelişen ve merak eden insanlar olacak.

 

Yapay zekâ, sıradanı eleyip uzmanı yüceltecek.

 

Sonuç: İnsan kalmayı bilen kazanacak

 

Yapay zekâ ile ilgili tartışmalarda asıl unutulan nokta şu: Mesleklerin kalbi insanda. Doktorun dokunuşu, öğretmenin rehberliği, sanatçının ruhu, girişimcinin cesareti… Bunları hiçbir algoritma elinizden alamaz.

 

Evet, yapay zekâ bazı işleri değiştirecek, bazı görevleri devralacak. Ama mesleğini seven, kendine yatırım yapan, öğrenmeye ve yenilenmeye açık olan insanlar için bu değişim işsizliği değil, uzmanlaşmayı beraberinde getirecek.

 

Kısacası: Yapay zekâ, tembeli eleyip üretkeni parlatacak.

 

 

Akran zorbalığına çözüm var mı?

 

 

Okullar açıldı, sınıflar doldu taştı. Çocuklar yeniden sıralarına kavuştu ama beraberinde yıllardır bitmeyen bir mesele de geldi: Akran zorbalığı. Hep konuşuyoruz ama sanki çözüm üretmekte sınıfta kalıyoruz. Peki gerçekten çözüm var mı?

 

1. Sessiz kalmamak

 

Zorbalığın en büyük gücü, sessizlik. Çocuklar çoğu zaman “şikâyetçi” damgası yememek için susuyor. Hâlbuki zorbalığı görünür kılmak, en büyük ilk adım. Öğretmenler ve veliler de kulak kabartmalı, ufak işaretleri atlamamalı.

 

2. Sıfır tolerans politikası

 

Okulların “bizde böyle şeyler olmaz” rehavetinden çıkıp, net kurallar koyması gerekiyor. Tıpkı cep telefonu yasakları gibi, zorbalığa da sıfır tolerans. Hem öğrencinin hem velinin bileceği açık bir politika şart.

 

3. Empatiyi müfredata katmak

 

Fen, matematik, edebiyat tamam da, çocukların birbirine saygı duymayı öğrenmesi de en az o dersler kadar önemli. Empatiyi öğretecek atölyeler, drama çalışmaları, oyunlar yapılmalı. Çünkü bazen çocuk, yaptığının “zorbalık” olduğunu bile fark etmiyor.

 

4. Velinin rolü

 

Aileler, “benim çocuğum yapmaz” kolaycılığına kaçmamalı. Çocuğunuz zorbalığa maruz kalan da olabilir, zorbalık yapan da. Her iki durumda da kapıyı kapatıp “bizim evde olmaz” demek yerine açık yüreklilikle üzerine gitmek gerekiyor.

 

5. Sosyal medyayı unutmamak

 

Zorbalığın artık bir kolu da telefon ekranlarının içinde. Gruplardan dışlamak, alay eden paylaşımlar yapmak, küçük düşürücü yorumlar… Çocuklara dijital dünyanın da gerçek hayat kadar ağır yaralar açabileceğini anlatmak zorundayız.
Sonuç olarak: Akran zorbalığı kader değil. Görmezden gelinirse büyüyor, ciddiye alınırsa küçülüyor. Bu yıl çocuklara sadece derslerde başarılı olmayı değil, birbirine destek olmayı da öğretelim. Çünkü en büyük başarı, sınavda değil; hayatta birlikte yürüyebilmeyi öğrenmekte.

 

 

 

Ömer Ekinci'nin önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.