Şimdiye kadar izlediğimiz hiçbir turnuvadaki açılış maçı bizim için bu kadar önem arz etmemişti. İsviçre - Çek Cumhuriyeti maçı bir hafta içinde oynayacağımız iki rakibimiz. Son durumlarını görmemiz için bundan iyi fırsat olamazdı. Maçtan önce Çeklerin çok üstün olacaklarını ve İsviçre'nin işinin bir hayli zor olacağını düşünüyorduk. İlk yarı bu düşüncemizin tam tersi bir şekilde geçti. Futbolu oynayan, maçı yönlendiren, tempoyu artıran, koşan, basan, pozisyon bulan, boğan hep İsviçre oldu. Hele İsviçre kaptanı Frei'in bir şutu vardı ki; 30 metreden Çek kalesini az daha avlıyordu. Nazar mı değdi ne oldu!.. 42. dakikada Frei sahayı sakatlanarak terk ederken, gözyaşları herkesi duygulandırdı. İsviçre en önemli oyuncusunu turnuvanın ilk maçında kaybetti. Bu arada İtalyan hakem Rosetti de bütün takdir haklarını İsviçre'den yana kullanıyordu. ??? 65.dakikadan sonra roller değişti. O İsviçre gitti, o Çekler gitti. Bambaşka bir Çek Cumhuriyeti sahada boy göstermeye başladı. İlk yarıdaki İsviçre'den sahada eser kalmamıştı. Çekler sabırla yavaş yavaş İsviçre kalesine sokulmaya başladılar. 71. dakikada genç Sverkos akıl dolu geliştirilen ve organize edilen atağı golle noktaladı. Çeklerin etkili futbolu tabelaya yansımıştı. İsviçre bu golden sonra oyundan düştü, ataklar etkisizleşti, moraller bozuldu. *** Maçın en çok tartışılacak pozisyonu 80. dakikada gelişti. Çek Ujfalusi, bariz bir şekilde topu elle kesti. Hakem Rosetti, karambolda bu bariz penaltıyı göremedi. Görebilse, penaltı noktasına koşa koşa gidecekti bana göre. İsviçre takımında bir ara 3 Türk aynı anda sahadaydı. Gökhan İnler, Hakan Yakın, Eren Derdiyok... Bu 3 oyuncu da İsviçre takımının en estetik, en gösterişli futbolunu oynayan çocuklardı. Birbirinden güzel ve farklı işler yaptılar. Çekler 3 puanla başladı. Sonuç, bizim için iyi değil. Ama şu ortaya çıktı; Bu Çekler, yenemeyeceğimiz bir takım değil. Çarşamba günü gergin ve Frei'in olmadığı İsviçre'yi ise yenmememiz için hiçbir sebep yok.