Dinledikleri “Yavru Kelebek” hikâyesi ibret vericiydi...

A -
A +
“Ağzına sağlık bey, ne hoş anlattın, biz de merakla dinledik, sabırla o uçuş günümüzü bekleyeceğiz.”
 
Yusuf, kelebek ve kozayı anlatmaya devam ediyordu:
-Suni olarak büyütülmüş delikte kolay çıktığı için o olması lazım gelen vücuttaki sıvı kanatlara geçemedi. Geçemeyince de kanatları buruşukluktan kurtulmadı, kelebeğin bedeni de o sıvıyla kalakaldı. Cenâb-ı Allah her şeyi noksansız yaratmış, boş, faydasız bir şey yoktu.
-Âmennâ…
-Anlayacağınız; kelebek, kozada kalacağı kadar kalamamıştı.
-Bebeğin dokuz ay on gün kalması gibi.
-Rabbimin her işi hikmetli görebilenlere tabii. Bazen hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır. Eğer Allahü teâlâ, hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi, o zaman şu kelebek misali bir manada sakat kalırdık. Yeteri kadar vakit olmadan kuvvetlenemez, güçlenemez, asla uçamazdık...
KUVVETLİ OLMAK İSTEDİM... Allahü teâlâ beni güçlendirmek için zorluklar yolladı.
İLİM İSTEDİM... Allahü teâlâ çözmem için problemler, sualler, sorular yolladı.
MUVAFFAKİYET İSTEDİM... Allahü teâlâ bana çalışmak için zekâ ve kas kuvveti verdi.
CESARET İSTEDİM... Allahü teâlâ bana üstesinden gelmem gereken problemler verdi.
MUHABBET İSTEDİM... Allahü teâlâ bana, yardımcı olmam için eksikleri olan, problemli insanlar yolladı.
İYİLİK İSTEDİM... Allahü teâlâ bana fırsatlar verdi.
Bülbül eder ah ü figan, hasretle yandı bu can,
Benim gönülcüğüm ey can, çıka geldi, çıka gider.
Yunus söyler bu sözleri, efgan eder bülbülleri,
Dost bahçesinde gülleri, koka geldi, koka gider.
Yusuf’un anlattığı “Yavru Kelebek” hikâyesi ibret vericiydi. Bu aile de kendi kozalarından çıkacakları günü bekliyordu. Şükriye Hanım: “Bey ağzına sağlık, ne hoş anlattın, biz de merakla dinledik, sabırla o uçuş günümüzü bekleyeceğiz” dedi, muhabbet dolu hislerle ayağa kalktığında daha net gördü, karşıda duran büyük kalpli küçük Ali’nin parlayan ela gözlerini. Çakmak çakmak bakarken hafif bir tebessüm vardı al al yanaklarında. Küçük, zayıfça yüzü, bugün daha bir sevimliydi. Bütün analar evlatlarını zaten severdi de Ali başkaydı. Konuşmadan gidip sarıldı, alnından öptü. Kollarının arasında bir Çoban Yıldızı gibi parıldayan ışıl ışıl gözlerini okşadı, pembe burnunun ucunu çimdikledi. Çocuksu vücudu ipek gibi tertemiz, sıcacık, pek de güzel kokuyordu. Canından canını dokunmaya ve öpmeye doyamıyordu.
Bu sabah, bütün aile farklı uyanmıştı yataklarından; babanın iş bulma ümidi, Ali’nin mektep ve sonrası fırıncıyla olan hoş başlangıcı, Şükriye ananın çocukları tok yatırıp kaldırması… “Acıktık” diyenlerinin önüne koyabileceği bir şeylerin kenarda olması…  Bir anda dünyaları değişmişti sanki. “Bir varmış, bir yokmuş” denilen çeşitten bir iş oluvermişti akşamüstü. Dün yaşadıkları aklına geldiğinde, yerli yersiz tarifsiz bir haz duyuyor, kalbi heyecandan olsa gerek küt küt atıyordu. 
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.