"Geceye güzelleme yapanı da ilk defa duyuyorum..."

A -
A +

Jale:

 

- O zaman dinle Tanju… Genç bir adam, memleketin en uzak bir şehrinde yaşayan oldukça takva yani evliya bir dervişi ziyaret etmek, tanışmak, duâsını da almak istemiş. Meşakkatli, uzun süren, yorucu bir yolculuktan sonra şehre varmış, evini sormuş ve gidip o mübarek dervişe misafir olmuş. Evde, şimdiki ifadeyle hiçbir lüks eşya yokmuş tabii. Sadece raflarda kalın ciltli kitaplar ve oturmak için de yünden yer minderleri varmış. Evdeki tek mobilya; okumak için ayrılmış küçük bir rahle ve bir eski iskemle... Misafir merakla sormuş: “Sizin hiç mobilyanız yok mu efendim?” diye... O da cevap olarak: “Hayır yok…” demiş. Sonra da derviş kendine suâl soran misafirine sormuş: “Peki, sizinkiler nerede?” Beklemediği bu karşı suâle pek şaşıran genç: “Benimkiler mi? Malumunuz ben yolcuyum efendim...” demiş. İstediği cevabı alan derviş, tekrar gence dönmüş: “Ben de öyle...” demiş.

 

Bu fâni dünyaya gelen herkesin yolcu olduğunu, haddini, hakkını iyi bilmesi lazım geldiğini anlatıvermiş iki kelimeyle.

 

- Biz de yolcuyuz zaten Jale…

 

- Nereye yolculuk?

 

- Neresi olacak, mezarlık?

 

- Korkutma beni Tanju!

 

- İster kork, ister korkma! Gidince hakikati göreceğiz!

 

- Neyi?

 

- Sonsuz hayatı. Şu kıyısında oturduğumuz sahilin karşısındaki kabristanı. İstanbul’un ışıkları örtüyor, gece vaktinin kendi tabii aydınlığını. Gecenin güzelliği, karanlığın içinde kapkara ve göz kamaştırıcı olmasından geliyor.

 

- Tanju, hakikaten bir tuhafsın! İlk defa duyuyorum geceye güzelleme yapanı! Çok yoğun karanlık; gece ve mezarlık, düşünmek bile istemiyorum. Aklıma geldikçe elim ayağım titriyor. Şuracıkta bile sokak lambaları yanmazsa yani biraz alaca karanlık olsa kalbimiz zorlanıyor. Ya zifiri karanlık bir kabristan, nasıl bir şey düşünsene?

 

- Evet öyle. Bir bulabilsem o zifiri karanlığı saçlarından tutup seveceğim! Ah bulabilsek! Söz olarak kolay gözükse de bu kıyıdan karşıya uzanan şu koca, hırçın dalgalı denizin içinde bir yerlerde fırtınasız durgun, sütliman bir yol vardır ya… Hüdayi Yolu... Var, var olmasına da kim çekecek kürekleri?

 

- Ben çekerim.

 

- Sanmam Jale'm! Sanmaya başladığımda da tehlikelere kapılmaktan, sana zarar gelmesinden korkarım! Artık bu hislerim, bir hayal olmaktan çıktı. Kayık var kıyıda ve karşıya kürek çekecek kimseler kalmadı bu dünyada. Aklımızdan geçenleri okuyacak, istediklerimizi yapabilecek birilerine öylesine ihtiyacımız var ki... ölüm döşeği derler ya, işte sarsıntılardan uzaklaşmak için en saf uyku.

 

- Ölümü zaten uykuya benzetiyorlar Tanju. His var, hareket yok! Ölüm, hayatın ta kendisi bence.

 

- Ölüm aslında bir anahtar! Hiçbir çilingir bilmez, hangi kapıyı açtığını.

 

- Aşk mı, ebedî hayat mı anlattığın?

 

- Ne sayarsan say ama “ölüm” bazı kapıları açan, bazılarını da açılmamak üzere ebediyen kilitleyen en hakiki anahtar. Malum, ölümden öte bir köy olmadığını bilerek, ne kadar ihtiyarlanırsa insan o kadar da uzun soluklu olur yüzleşmek ve bir o kadar da sık olur; dünyayı terk edeceğini hatırına getirmek. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.