"Hani, seni camiye götürüp getiren kardeşlerimden mi bahsediyorsun?"

Sesli Dinle
A -
A +

“Huzur ve saadet sarmaşık gibidir, bir yerde, bir şahısta başlar, evi sarar, sokağa yayılır, bütün dünyaya yansır.”

 

 

 

Bir gün de Hacı Babacığımdan bir telefon geldi.

 

- Ragıp oğlum, ananla biz umreye yazıldık, haberiniz olsun, bir iki haftaya kalmaz sefere çıkarız…

 

- Hayırdır Babacığım! “Param yok, bu sene gidemem…” diyor, üzülüyordun. Ne oldu, bir yerden gömü mü buldun?

 

- Gömü dediğin de ne ki oğul. Rabbim dilerse olmazlar oluyor! Demek kalpten yanmışız, Rabbim de ihsan eyledi, fırsat verdi.

 

- Nasıl oldu Babacığım? İyice meraklandım!

 

- Nasıl olacak? Sedat oğlum gönderiyor!

 

- Bizim Sedat’ta o kadar para ne arar? İşten ayırmışlar, yeni iş kurma telâşında!

 

- Güldürme oğlum küçük Sedat değil, büyük Sedat oğlum gönderiyor.

 

- Şu bizim Murat, Sedat Bey kardeşlerimden mi bahsediyorsun? Sizi camiye götürüp getirenler.

 

- Evet! Başka Sedat mı var?

 

- !!!

 

Muhabbetin böylesini bu devirde bulup ve tam olarak anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyordu. İzahı olmayan kalp hareketleri… Her şeyi yaratan Cenâb-ı Allah, onların kalbine de bir cemre düşürüvermişti. Gel de tarifini yap. Nasıl izah edeceksin ki? Büyüklerimiz buyururlardı: “Huzur ve saadet sarmaşık gibidir, bir yerde, bir şahısta başlar, evi sarar, sokağa yayılır, bütün dünyaya yansır.”

 

 

 

Yol yakınken, öğren farzı, sünneti!

 

Zındığa, sapığa, etme minneti!

 

Ehline uyarsan aldın Cenneti,

 

Cahilin atına binme kardeşim!

 

 

 

Gerçek bilinmezse düşülür dara,

 

Ehl-i sünnet olan bir rehber ara!

 

Üç beş günlük ömür eder mi para?

 

Kezzaplı su ile yunma kardeşim!

 

 

 

Ehl-i sünnet yolu ana caddedir,

 

Bundan başka bütün yollar sahtedir,

 

Sağda solda gezme, zaman akçedir,

 

Bir daldan bir dala, konma kardeşim!

 

 

 

Hoca nefse uyma, kaç ondan önce!

 

Doğru ilmi öğren inceden ince!

 

Rıza-i ilâhi elden gidince,

 

Öyle deli gibi dönme kardeşim!

 

                   ***

 

Ragıp Karadayı’nın Hanımefendisi anlatıyor:

 

İhlâs Yuva sitesinden yakın komşumuz Adile Hanımefendiyi ziyarete gitmiştim. Kızıyla birlikte dört beş yaşlarındaki torunu da gelmişti. Hoşbeşten sonra havadan sudan sohbet ediyorduk ki benim bir şey dikkatimi çekti. Adile Hanımın yanındaki çocuk, ağzı var dili yok kabilinden bir kelime dahi etmiyordu. Ninesi olan arkadaşıma sordum. Samimiyetimiz olduğu için, yanlış anlayabileceğini düşünmüyordum. “Kız Adile Hanımefendi ne edepli torununuz var maşallah, hiç konuşmuyor. Bizimkiler olsaydı buraları gürültüye boğardı…” Komşum ne dese iyiydi? “Nuran Hanım sorma, bizim de böyle bir sıkıntımız var! Yavrum şimdiye kadar bir kelime olsun dünya kelâmı etmedi. Ne zamandır doktorlardan çıkmıyoruz, arkadaşlarımızın tavsiye ettikleri hocalara götürdük bir çare bulamadık. Herkes çok üzülüyor ama elden bir şey gelmiyor!”

 

İlkin sorduğuma pişman olsam da... Kendi kendime; “İyi ki sormuşum…” dedim... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.