İçim daralıyor, kalbim sıkışıyordu...

A -
A +

Ben bir muhatabıma iki kelam edemez, keyfiyeti anlatamazken büyüklerimizin hâlini düşündüm...

 

 

 

Böyle birine ne demeliydim? Makinalı tüfek gibi bir çırpıda saydı, döktü, demediğini bırakmadı. İçim daralıyor, kalbim sıkışıyor, münasip iki laf edip bîedep adama doğru dürüst cevap veremiyordum.

 

Ben bir muhatabıma iki kelam edemez, keyfiyeti anlatamazken büyüklerimizin hâlini düşündüm, içim 'cız' etti, döndüm yine tebessüm ederek:

 

- Bu söylediklerine sen de inanmıyorsun biliyorum lakin…

 

- Lakini makini yok! Mevzuyu dağıtma! Adâlet istiyorum ve alacağımı da…

 

- Aradığın adâlet de, hakka, hakikate münasip iş yapmak da buraya ait şeyler! dedim.

 

- Evet, dışarıda öyle söylüyorlar. Fakat içine girilince... İçi beni dışı da başkalarını...

 

- İçimiz de, dışımız da aynı… Sevenlerimiz de var, sevmeyenler de… dedim.

 

- Biz sevenlerdeniz…

 

- Sağ olun da…

 

- !!!

 

Boğazım düğümlendi, fazla konuşamadım, gayr-i ihtiyari bu meydan okumaya başımı salladım: “Sabit fikirler”inin hududunu aşamayan kim olursa olsun masumdurlar! Bu genç emekçi de bunlardan biriydi bana göre. Krize dair konuşmaya başladık. Nafile, ipe-sapa gelmiyordu. İddia ediyordu ki biz; böyle zamanları ödeme yapmamak için fırsat kolluyormuşuz, adı gibi de eminmiş. Bütün zenginleri, işverenleri; fakir-fukaranın kanını emen vampir olarak görüyordu.

 

- Seni tanımıyorum!

 

- !!!

 

- Bir dediğimizi iki etmeyen kibar, en güzel, en gönlü zengin, en becerikli adamı almış, bir sünepeyi önümüze dikmişler genel müdür diye. “Gidin paranızı ondan alın" diyorlar. Adam para hastası! "Müessesem... müessesem" diyor başka bir şey demiyor. Bari söylediklerini de bir anlayabilseydim!

 

- !!!

 

Vara yoğa gülmezsen!

 

Yasakları delmezsen!

 

Ara kolay açılmaz,

 

Sıkça gidip gelmezsen!

 

Hem de yüzüme karşı demediğini bırakmayan kendi ifadesine göre "emekçi" sinemacının maksadı; beni tahrik ederek bir hadise çıkarmak olduğu iyice anlaşılmıştı. Her şeye bir bahane buluyordu. Ruhumuz kirli ve de temizlenmeyecek kadar da pismiş; artık her türlü güzellikten mahrum Avrupai olmaktan uzak lüks binalarda, muazzam holdinglerde göbeğini şişire şişire oturan, tabiatı çevreyi gri beton yığını hâline getiren, acımadan öldüren, katiller olarak görüyor, böyle gerici, mürtecilerle iş yaptığından dolayı kendini suçluyor, kafasını yumrukluyordu.

 

Akşam mesaisi dolmuştu. Neden sonra müsaade isteyerek odamdan çıktım, şöyle bir binayı dolaşayım dedim, hiç kimseyi göremedim. Herkes çekip gitmişti.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.