Komşu Naciye Abla “Anan...” deyince beynimden vurulmuşa döndüm.“Ne, Annem mi? Anneme ne oldu?”“Anana bişey olmadı da içeri hep kadın dolu…”Korkmaya başladım. Ne olmuştu da kadınlar evimize gelmişti?“Yoksa güzel insan nineme mi?”“Yok yok kimseye bir şey olmadı...”“Ya ne var?..”Benden saklananın ne olduğunu merak ediyorken kulaklarım da içeriden gelen konuşmalardaydı. Evet, ağlama, inleme sesleri yoktu, aksine gülenler vardı. “Allah Allah” dedim, rahatladım ve sabırla bekledim. Bir müddet sonra önümden çarşaflara sarılı birkaç kadın gülüşerek kaçıştı, sokak aralarında kayboldu.“Tamam şimdi girebilirsin…”“Neyse bir şey anlamadım ama…” diyerek açık kapıdan girdim.Evde bir telaş sormayın! Annem, iki gün önce doğum yapmış, içinde Sedat kardeşimin de olduğu üçüzlerimiz olmuş. “Vedat, İmdat” isimleri verilen kardeşlerimiz sağlıklı olmalarına rağmen acemi köy ebelerinin cehaletiyle vefat etmişler meğerse. Komşuların önümü kesip beni meşgul etmeleri, içeri almamalarının sebebi; sözlümün evde olmasıymış…“Haydaa! Ne sözlüsü falan?..” demeden, kızı apar topar baba evine göndermişler.Annemin doğumu yaklaşınca, soğuk alıp hastalanmasın diye canım nineciğimi, kendi köyümüz Aha’ya götürmüşler... Tabii dediğini de yapmışlar.“En sevdiğim torunuma, pek sevdiğim bir ailenin kızının sözünü kestik ya rahatım...” diyerek, Osman Amcamın yanına gitmiş.Köyden hiç yüzünü görmediğim, nasıl biri olduğunu dahi bilmediğim Ahmet Ağanın kerimesiyle böylece sözlenmiştim...Artık dönüşü olmayan bir yola girmiştim. Fikren ve zikren hazır olmasam da hissiyatımı kime, nasıl anlatacaktım ki?On altı yaşında nişanlı, on yedi yaşında evli, on dokuz yaşında baba olmakla hızlı bir şekilde hayata girecektim…Nişanlandıktan iki üç gün sonra da kitaplarını toplayarak mektebine uğurlanan Ragıp’ı burada bakalım neler bekliyordu?Bundan sonrasını gelin onun ağzından dinleyelim: *** A LOVE STORYBugün sınıfımızın geniş penceresinden dışarı pek muhteşem görünüyordu. Pırıl pırıl masmavi bir gökyüzü... Pembesinden beyaza her biri ayrı çiçek buketine dönüşmüş meyve ağaçları... Şırıltısı ta sınıfa kadar gelen Harşıt Çayı... Vâdi boyunca yükselen nefti, zirveleri karlı dağlar, irili ufaklı bağ ve bahçeler, çatılarından ev çıkan tipik Gümüşhane evleri... Yeşilin envaiçeşidi üzerinde çığlık çığlığa uçuşan serçe sürüleri…Bir tablo gibi seyrettiğim bu güzelliklerin içinde köyümü, evimi ve yüzünü hiç görmediğim sözlümü düşündüm; gayriihtiyari gülümsedim:“Beni bu şekilde görseler kim bilir ne derler…” diye söylenirken kapının çıt diye açıldığını, birinin içeri girdiğini fark ettim. Kendi dünyamdan, hayallerimden kopmamak için, dönüp bakmadım, lakin fazla sükûnetten dolayı meraklandım da... Hafif geri döndüğümde ne göreyim? Duvar dibindeki kızların oturduğu ön sırada, bu sene mektebimize yeni gelen kız talebelerinden biri oturmuyor mu? DEVAMI YARIN