"Yaralarım yeniden deşildi sanki, ağrılarım arttı!.."

A -
A +
"Kalbime hançer sapladın! Daha ne olsun! Bir de 'üzülme' diyorsun Nene!"
 
Nene, asıl söyleyeceğini bir türlü söyleyemiyordu abisine:
- Herkes hicret etti abi. Kafilenin başında Seyyid Osman Bedreddin Efendi vardı. O da “kimse kalmasın” diye ikaz etti ama onlar yerlerinden kıpırdamadı.
- Bu söylediklerin, akıllı birinin yapacağı şeyler değil!
- Biz de öyle düşünüyorduk…
- Söz açılmışken şu hafız efendiden bahset! Bilirsin, onun babası Sükûti Efendi’den ders almıştım. Osman’la da arkadaş sayılırız... Şimdi neredeler, ne yaparlar, malumatınız var mı?
- Bize yakın bir yerdeler. Ablası, Seyyide Hocahanım da birlikte. Hatta yolda aynı arabada geldik.
- Onlarla olmanıza pek memnun oldum bacım.
- Başka kim kaldı köyde?
- Döndön Zalkif ve çocukları, yine onların amcaları Kirpi Tevfikler, dayıları Kıskısı Kemal, topu topu birkaç aile ve hepsi de birbirine akraba...
- Manidar! Peki, Züleyha, senin uşaklık arkadaşındı, niçin ikna etmedin?
- Babası ağır bastı.
- Çok, çok fena oldum bacım! Kanıma dokundu! Yaralarım yeniden deşildi sanki, ağrılarım arttı!
- Unut gitsin abi.
- Nasıl unuturum? Yedi, sekiz sene oldu her yerde benimle. Gece demedim, gündüz demedim, onunla oturdum, onunla kalktım!
- Tamam da abi şey...
- Ney kız?
- İkide bir; şey şey deyip durma!
- Üzülmeyeceğini söyle...
- Ne, yoksa evlendirdiler mi?
- Evlilik, falan yok!
- Ya ne var?
- Şey!
- Kız dilini mi yuttun? Söyle ne oldu, hayallerimin süsüne?
- Ah abi! Öyle kelimeler kullanıyorsun ki ben ne diyeceğimi şaşırıyorum!
- Daha sakin olacağım! Hakikati söyle!
- !!!
- Hasta falan mı?
- Hasta da değil!
- Allah Allah! Cünun illetine mi yakalandı, cin mi çarptı, periler mi bağladı? Nedir dilinin altındakiler kız?
- !!!
- Dağa mı kaldırdılar gönlümün sultanını? Yoksa eşkıya mı musallat oldu? Nedir benden saklanan?
- Abi sakladığımız bir şey yok! Bilmediğimiz, izahta zorlandığımız, hiç aklına gelmeyecek şeyler var da demesini beceremiyorum!
- Bu kız beni deli edecek!
- Abii!
- Abine derim şimdi! O “diyemiyorum” dediğin şey de ne?
- İsmi...
- Züleyha’dan bahsediyoruz...
- Evet, onun ismi Züleyha değilmiş!
- Ya ney?
- Zulal...
- Ermeni adı o!
- Boynunda haçını gözlerimle gördüm!
- İnanmam! Nasıl olur?
- Hem de eşkıya kıyafetleri içinde!
- Vay başıma gelenler, vay!
- Üzülme ne olur! Zaten seninki, sana yeter, bir de...
- Hevesimi kursağımdan söktün! Kalbime hançer sapladın! Daha ne olsun! Bir de “üzülme” diyorsun Nene! Söylediklerini kulağın duyuyor mu?
- Sakin ol abi! Lütfen, ne olur?
- Nasıl sakin olmamı istersin bacım? Rüyalarımın gelini, gönlümün sultanı, hayalimdeki en güzel kız, yuvamın hanımı, çocuklarımın anası olarak seçtiğim ve kalpten sevdiğime sen kalkmış “boynunda haçı gördüm” diyorsun, benden de “öyle mi? Ooh ne âlâ!” dememi mi bekliyorsun? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.