"Zaman hep aynı da bizler bu gece farklıyız Tanju'm!"

A -
A +

"Bütün sıkıntılarımızın sebebi hep bu anı yakalayabilmek içindi Jale’m. Sabrettik gecemiz, gündüz gibi oldu çok şükür..."

 

 

 

Tanju:

 

-Bak bütün yıldızlar göz kırpıyor bize, aydan şeffaf bir gümüş şelâle akıyor fasılasız. Zümrüt bahçemizin üzerinden durmaksızın vurup geçen serin rüzgâr, uzak diyarlardan toplayıp getirdiği huzuru sana, bana ve bütün kalplere dolduruyor, neşe saçıyor etrafa. Daha ne olsun?

 

- Aynen öyle Tanju’m! Ne desen az bile.

 

- Nefis bir gece!

 

- Zaman hep aynı da bizler bu gece farklıyız Tanju'm! Her daim sabit olan, değişmeyen bir şeyi iyi ve kötü görebilmek biz fânilere mahsus...

 

- Doğru diyorsun. Huzur ve saadet aslında bizim elimizde. Her şartta ve her devirde buna muvaffak olanlar kazanıyor. Mesut ve bahtiyar olmayı şartlara bağlayan ne aradıklarını bulabiliyor, ne de rahat ediyor. Bunca uykusuz gecelerimiz, endişe ve üzüntülerimiz boşa geçmemiştir inşallah. Hepsinden de dersimi aldım. Mecbur kalmadıkça sizden ayrı ve razı olmadığınız hiçbir iş yapmayacağım. Bütün sıkıntılarımızın sebebi hep bu anı yakalayabilmek içindi Jale’m. Sabrettik gecemiz, gündüz gibi oldu çok şükür.

 

- Elhamdülillah! Hazreti Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de geceyi ebedî saadeti kazanılacak fırsatlara benzetiyor. Ona olan hasreti öyle büyük ki bu devrin insanının anlaması mümkün değil. “Ancak bu kadar olur!” dediğimiz çeşitten mısralar.

 

- Meraklandım.

 

- Şöyle diyor:

 

Ey dost, gönlünü aşk-ı ilâhî ile doldur,

 

Mestâneye ekmek sözü etmekten uzak dur.

 

 

 

Sun kevseri kansın suya hep teşne gönüller,

 

Deryada yüzen canlı sudan başka ne ister?

 

 

 

Doldur o aşk-ı ilâhî ile yine doldur, yine bir sun,

 

Dursun gece ey dost, onu durdur ne olursun!

 

 

 

Vur uykumu zincirlere vur, geçmesin anlar,

 

Varmaz gecenin farkına varmaz uyuyanlar!..

 

- Daha güzeli mümkün değil! İmkânı yok! Olamaz!

 

- Dağına göre kar yani!

 

- !!!

 

Çok şeyler konuştuk hasretle. Meğer Tanju’m bu anı yakalayabilmek için ne çileler çekmiş neler yaşamış da bize hiç belli etmemiş. Şahit olduklarıma mı üzüleyim, onun “ben üzülmemeyim” diye bütün dertlerini içine atmasına mı yanayım bilemiyordum? Bildiğim tek şey vardı. Çok güzel şeyler yaşıyordum ve bir o kadar da geniş bir ailem olmuştu. Ayrıca hislerimde yanılmamış olduğumu bir daha görerek kendimde kuvvet bulmuş, cesaretim de artmıştı.

 

Kalktık el ele tutuşarak. Yeni âşıklar gibiydik. Herkesin önünde konuşacaklarını düşünen biricik kocama çaktırmadan, geriye dönüp kaçamak bakışlarla oturduğumuz yere baktım. Artık hepten karanlıklaşan boş odada unuttuğum bir şey göremedim. Kafamda cevaplanmamış müphem bir suâl vardı sadece: Senelerdir bizi setreden şimdiki evimiz ne olacaktı? Etrafında sallanıp yıkılacakmış gibi duran, dar imkânlarla yapılmış derme çatma gecekonduların arasında, beyaz badanalı cephesinde her gün taze ve yepyeni bir saadetle parıldayan, daima neşe saçıp sıhhatle gülümseyen hayata devam edebilecek miydi? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.