Sevgili Peygamberimizin -aleyhi’s selâm- “komşusu aç iken; tok uyuyan, bizden değildir!” diye buyurdukları hâdis i şerîf, meşhurdur…
Burada bir kişi veya kişilerin kimliği değil, içinde bulundukları hâl ve yaşadıkları fiilî duruma dikkat çekilmektedir.
Bu Peygamber uyarısında insanın açlığı ve bu açlıktan habersiz olmak; daha fenâsı haberli olmasına rağmen aldırmazlığa işaret edilmektedir.
Hadiste beşerî münâsebet olarak komşuluk vurgulanıyor.
Merhamet Medeniyetinin bânisi; kurucusu olan Peygamberler Peygamberi, böylesi şartların gerektirdiği durumlarda akrabalık, arkadaşlık, komşuluk, dindaşlık, milletdaşlık gibi konularda ilişkilere dair olmazsa olmaz kaideyi vaz’ etmişlerdir…
Anlaşılacağı üzre bu murassa ve mübârek cümlede olması lâzım gelen komşuluğa atıfta bulunmaktalar. Dile gelen değer, komşuluktur. Kınansa o komşu yahut komşu ferdleri, aç-susuz, muhtaç iken beride gamsız ve kedersiz şekilde sofrada tıka-basa yemek ve vakti gelince de derin derin uyumaktır.
Görüldüğü gibi bu pırlanta cümlede komşunun din ve milliyet gibi aidiyetleri üzerinde durulmamaktadır. Hadis, ihtirazi kayıt da taşımamaktadır. Komşunun açlığından haberdar olma şartı öngörülmemektedir. Komşunun hâlini bilmek, hâliyle hallenmek mükellefiyettir…
İrfan iklimimizde açlıkla alâkalı yine müeyyide hem de ağır yaptırım ihtiva eden bir söz daha vardır. İslâm ulemâsı, kelâm-ı kibârın başlangıcını, “İlmin Kapısı” ünvanlı Hazreti Ali efendimize kadar götürmekteler. Bu İslâm kâidesinde de şöyle deniyor:
-Bir şehirde bir kişi açlıktan ölürse o şehrin bütün ahalisi, bu ölümden mes’ul olur!
Açlığın azaba dönüşüp ölümle nihayetlendiği yerin, şehir, bölge, kasaba, köy olması mühim değildir. Önemli olan cemiyet hayatı, millet, ümmet veya uluslararası hayattır.
Nitekim yine Şanlı Peygamberin şu buyurdukları, bilenlerin dilindedir:
-Mü’minler, bir vücut gibidir; vücudun bir yerine bir diken batsa; bütün vücut, acı çeker!!!.
Bir asır evveline kadar toprağımız olan Filistin’in şehri Gazze’de hemen her gün, hemen her saat her yaştan çocuk açlıktan ölmeye devâm ediyor. “Gazze” dediğimiz yer, Antalya’nın, Mersin’in, Adana’nın, Gaziantep’in, Hatay’ın biraz ilerisi. Mısır’la, Arabistan’la komşu. Ve fakat ne hazîndir ki buna rağmen İslâm âleminin ortasındaki bu göz, sürekli ağlamakta, bu yürek azabı yaşamakta, bu vücut, biteviye kan kaybetmektedir.
En başta; her şeyden evvel Müslümanlar, bu dindaşı, komşusu, kardeşi, evladı, kızı, oğlu, gelini hükmündeki mazlum insanların başına gelenlerden, çektikleri açlık ve azapla vaki olan ölümlerden mutlak şekilde sorumlular. İki milyar Müslüman, tepeden tırnağa mes’uldür. Diğer dünya milletleri, devletler, bilâ istisna BM üyeleri ve bu kanlı katliamı, soykırımı, mezâlimi, durdurma gücüne sahip başkentler de bütün bu ölümlerden sorumlular.
Bir Müslümanın hiçbir günahı olmasa diğerkâm olmayı bırakıp Gazze’ye aldırışsız davranması günah ve vebal olarak onu korkutmaya yeter.
Şu, Peygamber buyruğu, ebediyyen yürürlüktedir ve âmir, emredici hükümdür:
-Bir kötülük gördüğünüzde, fiilen müdahale ederek onu elinizle engelleyiniz; buna gücünüz yetmezse, sözlü muhalefet yapınız; bu da mümkün olmazsa kalbinizle buğzederek o fenâlığa düşmanlık ediniz. Bu ise îmânın asgarî şartıdır…
“Kassam Tugayları, 7 Ekim 2023’te İsrail’e saldırmasaydı; bu yaşadıkları başlarına gelmezdi!” demek vicdanı ve tarihi ayaklar altına almak, yakın geçmişten, gerçeklerden habersizlik, dâvâdan kopukluktur. Böyle konuşan, farkında olsa da olmasa da Müslümana değil, Siyonist Yahudi’ye yakın olur, imânını, insanlığını tehlikeye atar…
1-Filistin ve O’nun şehîd kanlarıyla yoğrulmuş parçası kutlu Gazze, yerküredeki şuurlu Müslümanların ortak vatanıdır.
2-İki yıldan bu yana korkunç bir zulüm ve azab altında olan Gazzeli çocuklar, imrenilecek îmân, ahlâk ve güzelliktedir.
3- Benzeri olmayan vahşi bir soykırım ve tahammül edilmez zulüm altında bile tesettüre tâvizsiz şekilde tam riayet eden vakar, hayâ ve edeb sahibi Gazzeli kadınlar, analar, bacılar sabır âbidesi seçkin varlıklardır.
4-Namus ve vatan savunması yapan gözü pek Kassam Tugayları, Kuvâ-yı Millîye Ordusudur.
5-Gazze’ye yardım etmek, her insan için borç, her Müslüman içinse şart ve sorumluluktur.
6-Filistin, Kudüs, Gazze… adaletin timsali Hazreti Ömer Efendimizin, Mümtaz Kumandan Salahaddin-i Eyyubî’nin, Büyük Cihângîr Yavuz Sultan Selim Han’ın ve Filistin Cephesi şehîdlerinin ümmete ve bilhassa ümmetin önderi, İslâm’ın Sancakdarı Müslüman Türk Milletine mirâsıdır, emânetidir.
Millî Mücâhede zamanıdır... Fransa, Maraş’a da musallat olmuştur. 31 Ekim 1919 günü İmam Ali adındaki bir esnaf, rızkının peşinde olarak yine şehrin sokaklarında güğümle süt satmaktadır. Ortalıkta silahlı Fransız işgal askerleri ve onların emrinde Ermeni lejyonerleri dolaşmaktadır. Sütçü, işiyle meşgulken biraz ötede bir kargaşa olur. O tarafa baktığında 3 çarşaflı, peçeli Müslüman hanımın yüzünü, Fransız paralı askeri Ermenilerin zorla açmaya yeltendiklerini görür. Hamamdan çıkmış hanımlar, zorbalara mukavemet etseler de güçleri yetmemektedir. Saldırganlar bir taraftan da “burası artık İslam mülkü değil, Fransız toprağıdır, peçeyle gezemezsiniz!” diye bağırmaktadırlar. “Bre gâvurlar, bacılarımıza ilişmeyin; onlar Müslümandır!” diyerek hanımların yardımına ilk koşan Çakmaklı Said adında bir esnaf olur ama silahı bulunmadığından açılan ateşle olduğu yerde şehîd düşer. Bu sırada İmam Ali, belinden çıkarttığı tabancasını hınçla düşmana doğrultur ve işgalci Fransız askerî birliğinin emrindeki bir Ermeni askeri cansız yere serer, bir diğerini de yaralar. Sütçü İmam’ın düşmana sıktığı bu kurşunlar, Maraş’ta Millî Kıyam ve mukavemeti ateşledi…
Hemen bütün işgal altındaki Anadolu vilayetlerinde ahali, içinde bulunduğu çetin şartlara, yokluğa rağmen kendisinden kat kat fazla işgalci düşman kuvvetlerine aynı inanç ve cesaretle taarruz ederek millî kurtuluş ve istiklâlimizi temin etti…
Cesaretsizlik, korkaklık, sığlık ve ufuksuzlukla ilm-i siyâset ve fıkıh kaidelerini birbirine karıştırmamalı. Vatan namustur. Aile iffettir. Tecavüze, işgal ve saldırıya uğrayan vatan da aile de canla-başla ve var olan bütün güç ve imkânla müdafaa edilir. Aksi hâlde Plevne müdafaa edilmezdi. Ecdad, yedi cephede düvel-i muazzamayla kıran kırana harp etmez, “Ya Devlet başa; ya kuzgun leşe!” diye nâra koparmazdı…
Gazze, Müslümanın müşterek vatanıdır. Kassam Tugayları, 7 Ekim’de ne yapmalıydı? Gazze Celladı Netanyahu’yu ul’ül emr olarak tanıyıp zillete mi katlanmalıydı?
Büyük imkânsızlıklara rağmen bir avuç mücâhid, küffara karşı vatan savunması yapmaktalar...
Düşman karşısında canını dişine takmış olarak iki yıldan beri din, vatan ve namus uğruna direnen kahramanlara destek olacağına rahatını bozmadan onları suçlayanlar, gazab-ı İlâhiden korksunlar!..
Açlıktan ölen yüzlerce çocuk olsun; bir şey diyor olmalı!..
Rahim Er'in önceki yazıları...