Bizler, üstümüzde siyah önlük, beyaz yaka ile şehir meydanına toplanıp bir ağızdan ‘’Ordu Kıbrıs’a, Orrrdu Kıbrıs’aa, Orrrdu Kıbrıs’aa!!’’ diye avazı çıktığı kadar bağıran nesilleriz…
Kıbrıs Türklerini ‘’kara dinli kâfir’’ zalim Makarios’un katliam ve soykırımından kurtarmak için yalnızca bu sözle hançerelerimizi paralamaz, günü gelince bu defa da “Ya taksim ya ölüm! Ya taksiiim ya ölümm!!!’’ diye de bağırırdık…
Kim bilir? O çocuk çığlıklarımız, Adana’nın Yeniistasyon Meydanı’nda belki de bir bulut gibi havaya asılı duruyordur. Olabilir ki o mitingleri gören gözler, o sesleri işiten kulaklar vardır…
Neden olmasın ki?
O, “ol!’’ der ve olur.
Nitekim cumartesi günü Avrasya 1 Vakfında dinlediğim bir Dîvân Sohbeti’nde konuşmacı “Gün gelecek yapay zekâ, tarihte kalmış görüntüleri bugüne getirebilecek’’ dedi. Prof. İsmail Hakkı Aydın, bunu söyleyince hafızam, beni aldı Cağaloğlu Çatalçeşme Sokak, numara 16’ya götürdü. Burası sanki bir Enver Ören Üniversitesiydi. O gün merhum Enver Ağabey’le baş başa mıydık, başka kimse de var mıydı? Hatırlamıyorum. Ama şunu hiç unutmadım. O gün Enver Ören Ağabey, şunu demişti. “Belki de gün gelecek gelişen teknolojiyle Bedir Harbi’nin resimleri bulutlardan alınacak’’.
Bu naklettiğimiz, 50 küsur yıl önceki bir hatıra…
O gün, 15 asır önceki Bedir Harbi ve bugün, 2071 TV’deki bir sohbette yer alan ifademizle “Yapay Zekâ Adlı Efsane!’’
İsmail Hakkı Hoca, bize bunları düşündürttü mü? Evet, düşündürttü. Öyle ise durmak olmazdı. Yarın inşallah bu mes’eleyi 2071 TV’de etraflıca konuşacağız. Daha başka çetin mes’eleler de ele alacağız. Üç gün içinde bunları görmek, dinlemek mümkün olabilecek...
Yıl daha 1960 olmadan “Ordu Kıbrıs’a!!’’ diye yeri-göğü inletmişsek; yıl 1970’i bulmadan “Ya taksim ya ölüm!’’ diye küffara meydan okumuşsak şimdi bir kenara çekilip bugünümüzle o günlerimizi mukayese edelim. O tarihte millet fakirdi. Ordunun elinde de 3 tane derme-çatma silahtan, M 5 piyade tüfeğinden başka bir şey yoktu. Allah’a şükürler olsun ki bugünkü müdafaa ve taarruz imkânlarımızla o günler asla kıyas edilemez.
O günlerde niyet bir, hedef bir, yürek birdi. Tasavvufun tarifiyle aslını terennüm edelim. “Yek niyet, yek cihet, yek kalb!’’ sahibiydik.
Soru:
Kırk, elli, altmış yıl evvel, bu ülkenin bütçe olarak fukara fakat gâye olarak zengin yetişkini ve çocuğu bu yapıdaydı da bugünkü büyük ve küçüğü farklı tıynette mi? Hâşâ! Soy aynı soy, gâye aynı gâyedir. Her devirde dökülenler çıkabilse de istisnâ, esasın yolunu kesemez.
Bahsettiğimiz yakın tarihte devlet aklının yönlendirmesiyle il yöneticileri, mektep idarecileri ve öğretmenlerin varlığıyla hemen her vilayetimizde meydanlar Kıbrıs için coşuyordu?
Kıbrıs’ta “kara dinli kâfir’’ papaz Makarios ve hükûmetiyle asker ve çeteleri himayesiz, masum Türklere, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, silahsızlara, sivillere soykırım ve katliam yaptıkları, onları kasaba ve köylerinde kuşatarak açlığa mahkûm ettikleri için biz nesiller, o meydanlarda aşk ve imânla bağırarak ‘’kara dinli kâfir’’e sesimizi duyurmak istiyor, haddini bil! İhtarını yolluyorduk.
Arkada millet ve milletin duası varsa önde zafer seni bekliyordur!..
Bugün, Gazze, Filistin, dünkü Kıbrıs’tan bin beter kötü şartlar altında. Manzara tam bir felâket! Kimsesiz mazlum insanlar, tarihte görülmemiş denli vahşi katliamlara, benzeri olmayan zalim bir soykırıma maruz. Bir canlıyı aç bırakarak öldürmekten beter zalimlik yoktur. Siyonist İsrail, kapkara dinli kâfir cellat Netanyahu, hükûmeti ve onlara yardımcı olanlar, iki yıla yakındır bir milleti yok edip haritadan kazımanın her yoluna başvurdular. Şimdiki silahları açlık. Orada da kalmayacakları görülüyor. Filistin, Gazze halkını vatanlarından başka ülkelere sürüp arzımevuda bir adım daha yaklaşma peşindeler.
Bütün dünya, sözde Arap emîrlikleri, bu pervasızlığı seyredebilirler. Fakat Müslüman Türk, bu korkunç zulme aslı razı olamaz! Biz Müslüman Türkler, tarihin hiçbir devrinde “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan’’ olmadık, bugün ve gelecekte de olamayacağız! Siyonist İsrail, her yaştan 100 bin Gazzelliyi katletti, her yaştan 100 bin Gazzelliyi sakat bıraktı. Barınaklarını başlarına yıktı. Açlığa-susuzluğa mahkûm etti. Buna rağmen kan içmeye doymadı!...
Gazze’nin Kıbrıs’tan farkı yoktur!..
İkisi de Akdeniz’in kilit taşı, ikisi de Anadolu’nun kapısıdır…
Bin defa söyledik, bir kere daha söyleyeceğiz:
-Gazze düşerse, Ankara, düşer.
Çünkü:
Filistin, Ankara’nın tabiî hudududur.
Mehmetçik ve Türk devlet kuvvetleri, devreye girmeden Suriye kurtulamadı. Suriye’yi kurtarmak, Anadolu’yu savunmaktır.
Seksiz ve şüphesiz olarak hakîkat şudur ki:
Peygamber Ocağının aslanları, Gazze’de, Kudüs’te mevzilenmeden Filistin’de kan ve gözyaşı dinmeyecektir.
Filistin Devleti; olmadı; Gazze İdaresi, Suriye’de Ahmed eş-Şara hükûmetinin, Yahudi-Dürzi fitne dayanışmasına karşı Türkiye’den resmen yardım talep etmesi gibi Ankara’dan acilen yardım istemelidir. Bunun üzerine TSK, Mehmetçik, Peygamber Ocağının korku bilmez aslanları Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa ve Gazze’yi müdafaa için olması gereken yerde mevzilenmeliler.
Öyle ise haydi, seslerimiz buluşsun:
-Ordu Gazze’ye!!!..
Yiğit, düştüğü yerden kalkar:
Cihan Devleti’ni kaybımız, Filistin’i kaybımızla başlamıştı. Ismarlama resmî tarih, bunu yazmaz…
Rahim Er'in önceki yazıları...