Türk gazeteci grubu Paris'teydi.
Şampiyon Kulüpler Kupası maçından arta kalan zamanda, otobüsle ve rehber eşliğinde şehir turu yapıyorlardı.
Geniş (Şanzelize) caddesini… Tek kuralın kuralsızlık olduğu ve sigorta kapsamı dışında tutulan (Etual) meydanını… (Monmart) yani Ressamlar Tepesi'ni… Picasso'nun yediği, van Gogh'un içtiği, Salvador Dali'nin bilmem ne yaptığı yerleri… "Birlikte olduğum bütün erkekler öldü; ben uğursuz bir kadınım" diyerek 1987 yılında bileğini kesip intihar eden Dalida'nın evini gezdiler...
XVI. Luis'nin, içini boşalttırıp tilkiler salarak yedi kilometrelik salonlarında avlandığı (Luvr) Sarayı'nı...
Ve XVI. Louis ile karısı Marie Antoinette'in hem düğünlerinin hem idamlarının yapıldığı, ihtilalde giyotinlerin kurulduğu (Konkort) meydanını…
Talihsiz prenses Diana'nın son günlerine şahitlik eden Ritz Otelini ve Alma Tüneli'ni…
Ve -elbette!- Eyfel Kulesi'ni gördüler...
Tuvaletsiz inşa edilen (Versay) sarayını...
Fransız "asillerin" altına ve sokağa yaptığı, kadınların kolayca çömelip işlerini görmeleri için "dizayn edilmiş" elbiselere "tuvalet" dendiği ve kelimenin buradan türediği…
Pisliklere basmamak için ilk kez yüksek topuklu ayakkabı giydikleri…
Başlarına yukarıdan dışkı atılmasın diye ilk kez şemsiyeyi burada kullandıkları…
İğrenç kokudan arınmak için parfümü keşfettikleri…
Pislik paçalarından akmasın diye ilk kez külotlu çorap giydikleri... bilgilerini aldılar.
***
Yol boyunca bağıra çağıra Fransız tarihinin pisliği ve ihtilalin doğal vahşetini konuşuyorlardı.
> İğrenç herifler, bir de Türkleri beğenmezler, dedi birisi...
> Yaa! Tarihlerini b.k götürüyor, diye onayladı bir diğeri...
> Gerçek barbar bunlar abicim, bin beş yüz kişinin boğazını kesmişler Konkort Meydanı'nda...
Birden, otobüsün iç ışıkları kademeli olarak söndü. Şehri çoktan terk etmiş otobüs, karanlığın içinde havalimanına doğru asfaltı yutarken, hoparlörden bir Fransız'ın söylediği anlaşılan biraz bozuk ama dokunaklı ve net bir Türkçe ile tanıdık bir şiir duyuldu:
İstanbul'u dinliyorum gozlerim kapali
Havalimanı giriş bölümünde duran otobüsün iri yarı şoförü Dominic'in seslendirdiği şiirin ardından "Hepinize iyi yolculuklar" diyen etkileyici bu jestiyle bitmişti yolculuk...