Rusya-Ukrayna Savaşı ne zaman biter?

A -
A +

Bu sorunun cevabını vermek kolay değil. Cevabını bulmamız için küresel dengeleri ve gelişmeleri dikkatle izlemek gerekiyor.

İstanbul’daki ikinci görüşmeden önce Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırısı, aslında çatışmanın taraflarının sadece iki ülkeyle sınırlı olmadığını, çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu durum, malumun ilamı gibi.
Beyaz Saray’da azarlanmasından sonra Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin tavırlarında gözle görülür bir değişiklik olmuştu. Çünkü ABD, “yanında olmam” demiş, desteğini çekebileceğinin sinyalini vermişti. Bunun üzerine Avrupa Birliği ülkeleri Zelensky’ye tavsiyelerde bulunmaya başladılar ve “Ne yap et, Trump’ı yanına al” dediler. Görünen o ki, bu savaşı ABD’nin desteği olmadan sürdürmek kolay değil.
Öte yandan Putin, daha uzun vadeli bir strateji izliyor ve hızlı adımlar atmaktan kaçınıyor. Trump’ın tavırlarına duygusal tepkiler vermektense, siyasi planlarını sakinlikle yürütmeye devam ediyor.
İstanbul zirvesinden önce Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırısı gerçekleşti. Kimi çevreler bu hamleyi masaya daha güçlü oturmak için yapılmış bir hamle olarak değerlendirdi. Ancak gerçekte bu, daha çok süreci sekteye uğratmayı amaçlayan bir sabotaj girişimiydi. Bu hareket, elde edilecek kazanımlarla görüşmeyi tamamlamaktan ziyade, müzakereleri baltalamaya yönelikti.
Bu noktada asıl hedefin, Trump’ı öfkelendirerek strateji değişikliğine zorlamak olduğu anlaşılıyor. Moskova, gelişmeler karşısında soğukkanlı kaldı ve zirveye katılım sağladı. Ukrayna tarafı da görüşmelere dâhil oldu.
Peki, görüşmenin gidişatı etkilenir mi? Putin, duygularını görüşme masasına yansıtan biri değil. Ekibini de ona göre yönlendiriyor. Saldırıya cevap verecek mi? Bugüne kadar hep verdi. Belki anlık değil ama mutlaka verdi. O nedenle bu, masada güçlü olma hamlesinden çok, sabotaj hamlesiydi. Dolayısıyla bu hareket, elde edilecek kazanımlarla görüşmeyi tamamlamaktan ziyade, müzakereleri baltalamaya yönelikti.
Ukrayna’nın bu süreci tek başına yürütmediği görüntüsü, boşuna değil.
Trump’ın nasıl bir tutum benimseyeceği kritik önemde. Daha önce de defalarca belirttim, yine altını çizeyim: Onun tavırları asla tesadüfi ya da belirsiz değil. Aksine, bilinçli olarak kafa karıştırıyor ve bu karmaşa ortamı da kendi lehine çalışıyor, işine yarıyor.

Ateşkes mi, barış mı?

Putin, uzun vadeli bir ateşkese sıcak bakmıyor çünkü bu teklifin Ukrayna’ya zaman kazandırmak ve onu daha da güçlendirmek amacıyla yapıldığına inanıyor. Bu nedenle kalıcı bir ateşkese karşı mesafeli duruyor. Ancak geçici ateşkes seçeneklerine kapıyı tamamen kapatmıyor. Onun yaklaşımında “bir kez daha aldatılmak istemiyoruz” düşüncesi belirleyici. Barış anlaşmasında ısrarcı olmasının temelinde de bu kaygı yatıyor.
Aslında bu konuda haksız sayılmaz. Nitekim dönemin Almanya Şansölyesi Merkel de açıkça dile getirmişti: “Minsk Süreci’ni, Ukrayna askerî olarak güçlensin diye sürdürdük.”
Putin, ABD’nin tüm tavırlarını rasyonel olarak algılıyor ve “onlar doğru yapıyor, biz de öyle yapmalıyız” diyor. Yani, “çıkarlara göre davranma” moduna geçmişler.
Ukrayna, Rusya’ya saldırdı ve Zelenskiy’nin ilk sözü şu oldu: “ABD’nin haberi yok.” Daha sonra ise “önceden bilgi verildi” dedi. Bu çelişki içinde aslında net olan şu: Ukrayna Başkanı, “arkasındaki güçleri temsilen savaşıyor.”
Yani önceleri nasıl terör örgütleri vekâleten savaşıyorsa, şimdi de vekâleten savaşan devletlerdir. Bu süreç uzayacak. Yani bir yerde bitecekse, başka “devlet” eliyle devam edecek.
Neden mi böyle düşünüyorum?
Savaş hazırlığı modu, savunma bütçeleri ve yeni kriz bölgelerinin ısıtılması ipuçları veriyor. Baltık ülkeleri ve Almanya’nın kullandığı siyasi literatür, “Rusya’nın saldırıya geçmesini sağlamak için zemin oluşturulur” fikrine ışık tutuyor. Putin’in İstanbul’u adres göstermesi de aslında Avrupa’yı “savaşın tarafı” olarak gördüğü içindir.
Küresel hegemonya savaşı kolay kolay barışa evrilmez. Siyasi tarih bize bunun nedenlerini gösteriyor.
Rusya-Ukrayna arasındaki denge, kimin yararına ağırlık merkezi oluşturacak?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için şu iki soruya odaklanmak gerekir: Ukrayna’yı kim parçalamak istiyor ve parçalamayı neden istiyor? Derinlemesine bakıldığında bu parçalama planının arkasındaki asıl aktörün Rusya olmadığı net bir şekilde görülebilir. Elbette, olaylara Batı’nın kurguladığı algılarla değil, daha bağımsız bir bakışla yaklaşanlar bu gerçeği fark edebilir.

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Mücahit görür 3 Haziran 2025 22:02

AB birlikteliğinin bozulma vakti geldi ABD ve Rusya da bunu görüyor Oyun içinde oyun oynanıyor